Afrin ve süreklileşen OHAL

16.02.2018 - 15:16
Haberi paylaş

Türkiye’nin Afrin’e müdahalesiyle toplumsal muhalefet yeni bir şok dalgasıyla karşı karşıya kaldı.

Dikkatli bir dil kullanılmış olsa da, TTB’nin basın açıklaması sonrasında tüm yöneticileri gözaltına alındı. Daha sonra gözaltına alınanların hepsi adli kontrolle serbest bırakılsa da TTB’yle dayanışmak isteyenlere baskı artırıldı. İçişleri Bakanlığı verilerine göre sosyal medya hesabı incelenen insan sayısı 934, gözaltına alınan sayısı 573. 124 kişi ise protesto eylemlerine katıldığı için tutuklandı.

Beka kaygısı ve demokrasi

Afrin harekatıyla alakalı sosyal medya tutuklamaları ne darbeyle ne de devletin darbe sürecinin travmasını atlatamamasıyla alakalı gelişmeler. Bunlar, AKP-MHP koalisyonunun bilinçli tercihi ve sistematik olarak uygulanma zeminini OHAL’in her üç ayda bir uzatılmasına borçlu. Zira OHAL ne içerde yeni bir darbeci tehdide ne de bir terör eylemleri dalgasına karşı uzatılıyor. OHAL altında giderek alışkanlık haline gelen uygulamalar, mevcut sınırlı demokratik alanı daha da sınırlandırıyor.

Son iki üç yıldır “yerli-milli” olmaya zorlanmak şeklinde açığa çıkan devlet politikası, bir beka kaygısının üzerinden şekillendiriliyor. Hem sınırda Kürtlerin özerklik elde etme potansiyeli ve bunun içeride yaratacağı hareketlenme ihtimali hem de 15 Temmuz darbesinin devlette yarattığı zayıflama, bir beka kaygısı politikası etrafında kitleleri harekete geçiren bir ruh haline dönüştü. Beka kaygısı varken, OHAL kaldırılamaz! Beka kaygısı varken, demokrasinin bir önemi yok! Beka kaygısı varken, çözüm sürecine dönülemez! Beka kaygısı varken, düşünce-gösteri-örgütlenme özgürlüğü geri plana atılabilir! Beka kaygısı varken Anayasa Mahkemesi kararı bir kere görmezden gelinebilir! Beka kaygısı varken grev yapılamaz! Beka kaygısı varken, işsizlikten ve açlıktan kendisini yakan insanlar görmezden gelinebilir! Beka kaygısı varken, sendikal haklar, yürüyüş hakları, ifade özgürlüğü askıya alınabilir!

Türkiye hem 15 Temmuz darbesinin ABD tarafından desteklendiğini düşünüyor hem de ABD’nin desteğiyle PYD’nin Suriye sınırında bir Kürt özerk bölgesine, neredeyse Akdeniz üzerinden enerji koridoru olarak kullanılabilecek bir ekonomik ve siyasi birime dönüşmekte olduğunu düşünüyor. Bu düşünceler tek başlarına yanlış değil. Yanlış olan bu düşüncelerden bir beka kaygısı sonucuna ulaşmak ve bu sonuç etrafında milliyetçi bir koalisyon kurup toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmek üzere kitlesel bir ruh halini bu politik hat üzerinden inşa etmek.

Zira, Kürtlerin bölgede statüko elde etmesinin Türkiye’nin aleyhine olmak zorunda olmadığı çözüm sürecinde Salih Müslim’in Türkiye tarafından diplomatik olarak muhatap alınmasında görülmüştü. Türkiye, Kürtlerle demokratik bir temelde, eşitlikçi bir kardeşlik ilişkisi kurduğunda, bölgede ne ABD’nin bölgesel müdahaleleri uygun zemin bulabilir ne de bir beka sınır güvenliği kaygısı yaşanabilir.

Çok işlevli bir harekat

Sorun, gelişmeleri yorumlayan iktidarın politik yönelimlerinde. Değiştirilmesi gereken bu politikalar.

Afrin’e askeri harekat yukarıda anlatılan çerçevede AKP-MHP koalisyonu açısından çok işlevsel bu açıdan.

2017 yılının sonlarında Zarrab davası nedeniyle Erdoğan’ın yıl sonunu göremeyeceğini umut eden bir muhalefet anlayışı, 2018’de Afrin’e harekat emrini veren bir Erdoğan’la karşılaştığı için moral çöküntü yaşıyor.

2017 sonlarında yıpranan AKP imajını toparladı, beka kaygısıyla üretilen politikaların yarattığı sıkıntıyı geri plana itti, sürekli didişilen küresel güçlerle bir ay öncesine göre daha dengeli bir ilişki kurulmasını sağladı. Hemen hiçbir ülke Afrin harekatına kesin bir şekilde karşı çıkmadı, Rusya hava sahasını TSK savaş uçaklarına açtı.

Daha da önemlisi, 2017’nin sonlarında 2019 seçim yarışında oluştuğu, güçlendiği ilan edilen “Hayır Bloku” kendi içinde bölündü. CHP, tıpkı milletvekillerinin dokunulmazlığı ve sınır ötesi harekat tezkerelerinde olduğu gibi, Afrin’e yönelik harekatı aktif bir şekilde destekledi. Cumhurbaşkanlığı seçiminde önemli bir figür olarak yutturulan Akşener’in partisi de harekata destek verdi. Saadet Partisi harekatın kısa sürmesini dileyerek örtülü de olsa destek verdi. Harekatı desteklemeyen ama harekattan daha çok hedeflenen grupları eleştirerek işe başlayanların da “Hayır Bloku”nun aktif parçası olduğu düşünülürse, 2019 seçimlerinde Erdoğan’ın rakipleri beka kaygısına bağlı geliştirilen sınır ötesi politikaları doğru bulan çevrelere bağlı görülüyor. Bu blok şimdi çaresiz. Kılıçdaroğlu’nun hem CHP iktidar olsa 10 bin askeri kaybetmeyi de göze alarak Türk bayrağını dalgalandıracağını ilan edip öte yandan da TTB’nin barış bildirisini sahiplenmesi, bu milliyetçilikten kaynaklı çaresizliğin göstergeleri.

Milliyetçilik tabana yayılıyor

Sadece “yerli-milli” vurgusu etrafında bir uzlaşma hattı inşa ederek değil aynı zamanda Misak-ı Milli vurgusuyla sınır bölgelerinde en azından manevi hak iddia etme imasıyla milliyetçiliğin tabana yayılmasında kilit rol oynayan AKP liderliği, öte yandan 2019 seçim kampanyasını da böylece ilan etti. MHP’nin de Erdoğan’ı kendi adayı ilan ettiğini düşünürsek, önümüzde zorlu bir siyasal sürecin bizleri beklediğini söyleyebiliriz.

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol