Hesabı ABD değil Türkiye işçi sınıfı soracak: Yolsuzluk yapanlar yargılansın

10.12.2017 - 15:05
Haberi paylaş

Sosyalist İşçi gazetesinde ABD'de devam eden davaya ilişkin değerlendirme:

İran’a yönelik ambargonun delinmesiyle ilgili ABD’de görülen davada, iş insanı Reza Zarrab “sanık” iken “tanık” oldu. Zarrab’ın savcılarla işbirliğine gitmesi sonucu eski Halkbankası Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla tek sanık olarak kaldı.

AKP’nin henüz birkaç hafta önce nerede olduğu hakkında ABD’ye not verdiği Reza Zarrab, şimdi “hain” ilan edildi. Hükümet, İran asıllı iş insanının “baskıyla” tanık yapıldığını ve davanın FETÖ’nün ABD devletine sızması sonucu oluşturulmuş bir tiyatro olduğunu iddia ediyor.

Davanın özü ve “basgeç” muhalefeti

Sosyalist İşçi sayfalarında daha önce de ifade edilmişti. Dava, ABD ambargosunun delinmesi, buna bağlı olarak kara para aklandığı iddiası ve ABD bankalarının dolandırılmasıyla ilgili. İran’a yönelik ABD ambargosu bütünüyle gayrimeşrudur. ABD ambargoları Küba’dan Irak’a birçok ülkede milyonlarca kişinin hayatını mahvetmiştir. Bunun savunulacak hiçbir tarafı yok ve ambargonun delinmesi “suç” değil.

Muhalefet saflarında ise “AKP düşmanlığı” sebebiyle her şeye onay verme hastalığı devam ediyor. Daha önce Rusya ile kriz yaşanırken Putin’den umut bekleyenler, şimdi de Erdoğan’ın devrilmesi için ABD savcılarına ve mahkemelerine bel bağlamış durumda. Hükümetin yargılanması “uluslararası hukuka aykırı davrandığı” için haklı bulunuyor. Uluslararası hukuk denilen ise ABD’nin İran’a yönelik uyguladığı haksız ambargo.

İran'a ambargoya da rüşvet ve yolsuzluğa da hayır!

Davada günler ilerledikçe aktarılan izlenimler, buradan Erdoğan’a yönelik bir bağlantı bekleyenlerin, dava sonucu olarak “dağın fare doğurması” ile hayal kırıklığına uğrayabileceklerine işaret ediyor.

“Basgeç” zihniyetinin uzantılarının solu etkisi altına almasına karşı ise amansız bir mücadele vermek gerekiyor. Mustafa Sarıgül, Ekmeleddin İhsanoğlu, Mansur Yavaş ve Vladimir Putin’den sonra Donald Trump’ın önderliğindeki ABD devletine “AKP’ye karşı” bel bağlamayacağız.

AKP’nin sahte antiemperyalizmi

Öte yandan, muhalefetin tutumundan daha büyük bir sorun ise AKP’nin olayı bir “millî dava” hâline getirme çabası. Buna göre, Zarrab’ın aktardığı yolsuzluk ve rüşvet iddialarıyla ilgili açıklama bekleyen herkes “hain”. Hatırlatalım, iki yıl önce Rusya ile kriz yaşanırken Selahattin Demirtaş bu ülkedeki bazı temasları nedeniyle manşetlerden “hain” ilan edilmişti. Türkiye şu an mecburiyetten Rusya ile müttefik olmuş durumda.

AKP’nin Türkiye egemen sınıfı adına devleti Ortadoğu’da bölgesel bir güç yapmaya çalışmasına ve bu doğrultuda Suriye’de nüfuzunu artırmak ve Kürtlerin kendi kendilerini yönetmelerini engellemek için giriştiği askeri müdahalelere karşı çıkmak “hainlik” değil tutarlı bir savaş karşıtı politikadır. Erdoğan’ın bu doğrultuda yaptığı manevralar ve ittifaklarının zaman zaman değişmesi onu “anti-emperyalist”, “Amerikan karşıtı” veya “büyük oyunu bozan lider” yapmaz. AKP her zaman Batı emperyalizmiyle işbirliği içinde olmuştu. Lideri, Irak işgaline Türkiye’nin katılımı savaş karşıtı hareket tarafından engelendiği için 15 yıldır hayıflanıyor. Daha bu yılın başında, AKP’li yazarlar, Obama’nın politikalarını değiştireceği beklentisiyle, ırkçı trilyoner kapitalist Donald Trump’a toz kondurmuyordu.

Kördüğüm: ABD ambargosu ve yolsuzluk çarkı-1

Yolsuzluğu aklayanlar

Hatırlanacağı gibi AKP, 17-25 Aralık operasyonlarını darbe girişimi ilan ettikten sonra, kendi tabanının %50’si yolsuzlukların gerçek olduğunu düşünüyor olmasına rağmen, 4 bakanı “yedirmemiş” ve meclisteki oylamayla Yüce Divan’a gönderilmelerini engelleyip olayın üstünü örtmüştü.

ABD’deki davanın özüne karşı çıkmakla birlikte, orada Zarrab’ın itiraflarından yola çıkarak Türkiye içinde yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarının yeniden başlatılması için mücadele etmeliyiz. Bunu yaparken 15 Temmuz darbe girişiminin omurgasını oluşturanların elde ettiği bilgi ve belgelerden yararlanmak zorunda da değiliz. Şimdi yeni bir soruşturma başlatılabilir.

Ambargonun delinmesi için oluşturulan ticari ilişkiler ağı dahilinde hareket ederken rüşvet ve yolsuzluk alan kamu görevlileri suç işlemiştir. Milyonlar işçi yoksulluk sınırının altında yaşarken, bakanların siyasi idarede tuttukları yer sebebiyle on milyonlarca Euro rüşvet almalarının hesabı sorulmalıdır.

Bu doğrultuda bir muhalefet, Erdoğan’ın 15 Temmuz gibi bir darbe girişimiyle veya ABD’nin şantajlarıyla gitmesine razı olmayacak, ancak 7 Haziran’da ve 16 Nisan referandumunda görüldüğü gibi başka koşullarda ondan kopabilecek emekçi kitleleri kazanabilir.

Faturayı ödemeyeceğiz!

Sırtını ABD’ye yaslamak, CHP’nin yaptığı gibi tape veya belge siyasetiyle AKP’yi vurmaya çalışmak ise Erdoğan’a kaybettiği popülariteyi geri kazanması açısından bir fırsat sunuyor.

Öte yandan, Zarrab davasının sonucunda Türkiye bankalarına ceza kesilmesi durumunda, bundan tüm ekonomi etkilenecek ve AKP hükümeti faturayı işçilere çıkartmaya çalışacak. Kendi ceplerini doldurmak için giriştikleri işlerin cezasını Türkiye işçi sınıfının ödememesi için mücadele edeceğiz.


"Hain" ilan edilmeden önce Zarrab

- “Altın ihracatı yapan bir zat. Ülkeye katkısının olduğunu biliyorum. Hayır işlerine girdiğini biliyorum.” Tayyip Erdoğan, 26 Aralık 2013

- “Reza Zarrab ile ilgili varsa bir şey, Reza Bey'in avukatları kendisini savunacaktır. Bu konu ülkemizle alakalı bir konu değildir.” Tayyip Erdoğan, 29 Mart 2016

- “Zarrab benim bir vatandaşımdır. Dolayısıyla devletlerin yöneticilerin herhangi bir görevi de kendi vatandaşlarının hukukunu korumaktır. Eğer varsa bir suçu, bunlar Türkiye'nin Adalet Bakanlığı'na da bildirilir ve gereği yapılır.” Tayyip Erdoğan, 25 Nisan 2017


Zarrab'ın itirafları

- İran Merkez Bankası Başkanı Mahmud Bahmani tarafından İran'a para transferi için resmi olarak görevlendirilmiş.

- Aktif Bank’ta hesap açmak için Egemen Bağış’tan yardım almış.

- Halkbank ile çalışabilmek için Zafer Çağlayan’da 45-50 milyon Euro rüşvet vermiş.

- Zafer Çağlayan, İran'a para transferi karşılığında elde edilecek kârı yüzde 50-50 paylaşmak istemiş.

- Halkbank yöneticisi Süleyman Aslan 'bütün riskleri ben alıyorum' diyerek şikayet etmiş ve ödeme istemiş. Aslan’a rüşvet vermek için Zafer Çağlayan’dan izin almış.

- Hakan Atilla rüşvet istememiş, Zarrab da vermemiş. Zaten Ekonomi Bakanı’na rüşvet verdiği için Halkbank’tan başka birisine vermesine gerek yokmuş.

- Bir toplantıya yetişmek için emniyet müdürünü arayıp emniyet şeridini kullanmak için izin istemiş.

- Eski İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler’e Çin’deki bankalara referans olması için 100 bin dolar rüşvet ödemiş.

- Hayali gıda ticareti kapsamında buğday yetişmeyen Dubai’den buğday alınmış gibi göstermiş.

- 17 Aralık’tan sonra hapisten çıkmak için de rüşvet vermiş.


Altın ticareti nasıl yapılıyordu?

Hakim Berman, paranın İran'dan çıkartılması için kaç işlem yapılması gerektiği sordu. Sarraf'ın yanıtı "En az 10 işlem" oldu.

1- İran Ulusal Petrol Şirketi (NIOC) Tüpraş'a petrol, Botaş'a doğalgaz satıyor.

2- İran'da kurulan Sermaye Exchange adlı şirket, Halkbank'ta hesap açıyor. Şirket aslında ticaret yapmıyor. Para transferi için kullanılıyor.

3- NIOC, Tüpraş ve Botaş'tan aldığı ödemeyi, Sermaye Exchange'e aktarıyor.

4- Sermaye Exchange, parayı Sarraf'ın şirketine aktarıyor.

5- Sarraf'ın şirketinin hesabı da Halkbank'ta. Paranın aktarılma işlemi Halkbank'taki iki hesap arasında oluyor.

6- Sarraf, Halkbank'taki hesabına gelen parayı, farklı para birimlerine (euro, dolan, lira) çevirterek Denizbank'taki diğer hesabına aktarıyor.

7- Halkbank'taki hesap temizlenmiş oluyor.

8- Sarraf Denizbank'taki parayla Türkiye'de kurduğu ve altın ticareti yaptığı Royal Group vasıtasıyla altın alıyor.

9- Altın kuryeler aracılığıyla Dubai'ye taşınıyor. Altın Dubai'de Dirhem'e çevriliyor.

10- Para İran'a hiç girmemiş olduğundan, İran'ın uluslararası borçlarının ödenmesinde kullanılıyor.

Ozan Tekin

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol