Suriyeli aktivist Aboubakar El Şami yazdı: “Güvende değiliz”

23.09.2017 - 09:28
Haberi paylaş

Dün, Üsküdar’da kaldığı evde annesiyle birlikte katledilen Halla Barakat, Suriye devriminin altıncı yılında facebook hesabında yaptığı paylaşımda şöyle diyordu:

“15 Mart 2011 sadece Suriye devriminin başlangıcı değil, aynı zamanda kendimi bir Suriyeli olarak hissettiğim gündür. Ömrümün tamamını Suriye dışında, rejimin aileme ve diğer tüm ailelere yaşattığı zulümlerin farkında olarak yaşadım. Sadece birkaç kez o güzel Suriye’yi gidip görebilme şansım oldu. Yüzeysel konular dışında dert edinecek bir şey olmadığını düşünen insanlara tiksintiyle bakıyordum. Fakat demir yumrukla yönetilen, her türlü yaratıcılığın yok edildiği, özgürce düşünmenin engellendiği bir ülkede ne yapacaktı bu insanlar? Fakat 15 Mart 2011’de onlar oradaydı. Benim insanlarım! Korku duvarını aşarak ve kanlı rejime meydan okuyarak… Annemin bana sürekli anlattığı o korkusuz Suriyelileri gördüğüm ilk andı. Suriye’nin bağımsızlığı için Fransa’ya, iktidarının erken dönemlerinde Hafız Esad’a karşı  mücadele eden büyükbabam ve diğerleri gibiydiler.  Geleceğin ne göstereceği bilinmez, ben daima kendilerini özgür bir Suriye için feda eden genç jenerasyonun cesareti ve vatanseverliği önünde saygıyla eğileceğim. Gururla söyleyeceğim, ben özgürlük, insanlık ve onurları için milyonlarca insanın kendilerini feda ettiği Suriye’den geldim.”

Nusra ve IŞİD gibi örgütler için esas tehlike rejim olmamıştı. Bu yüzden muhalefetle çatıştılar, Antep’te Urfa’da muhalif gazetecileri öldürebildiler. Esad rejimi için de esas tehlike ne Nusra ne IŞİD idi, özgür bir Suriye için mücadele edenler oldu. IŞİD ve Nusra bahanesiyle, bu iki örgütün olmadığı her yeri bombaladılar. Devrimin gerçek çocukları bu iki yönlü şiddetin arasında kaldılar ve öldürüldüler. Şaşırtıcı gelmesin, Naziler saldırganlığıyla tüm dünyaya tehditken, Stalin liderliğinde Sovyetler Birliği, Troçki’nin peşine suikast için ajanlar takmaktaydı. 1950'den sonra Arap diktatörleri, Abdül Nasır başta olmak üzere, Stalin ve ona benzeyen diktatörlerle ayını silahı kullanarak iktidarı elde ettiler ve sürdürdüler.

Halla ve Orouba Barakat’ın kimler tarafından öldürüldüğü henüz belli değil. Orouba Barakat, Suriye muhalefetinin önde gelen isimlerinden birisiydi, özellikle rejimin işkencelerini dünyaya duyurmak gibi bir misyona sahipti, Suriyelilerin gerçekleştirdiği bütün eylemlerde ön saftaydı, birçok Suriyeli gencin yakından tanıdığı ve saygı duyduğu bir isimdi. Suikasitin faili ya da failleri önümüzdeki günlerde umalım ki ortaya çıkarılsın.

Türkiye’de ilk öldürülen Suriyeliler, Halla ve annesi Orouba Barakat değildi. Daha önce Antep’te Naji El Jerf, Urfa’da İbrahim Abdülkadir ve Firaz Hamadi öldürülmüştü. Onun dışında sıradan Suriyeli mültecilerin de canice katledildiğine şahit olduk. Geçtiğimiz aylarda Sakarya’da Emani tecavüz edilip çocuğuyla birlikte vahşice öldürüldü,  daha üç gün önce Mersin’de beş yaşındaki Muhammed Hac derviş defalarca bıçaklanarak öldürüldü.

Türkiye’de yaşamak Suriyeliler için kolay değil. Devlet tüm haklarımızdan mahrum bırakırken, mesela evimdeki doğalgazı bile Türkiyeli arkadaşlarımın yardımıyla açabiliyorum.

Muhalefet de her konuda bizi suçluyor. Rize’deki fındık işçisinin fındığını satamamasının sebebi bile düne kadar adalet diyen Kılıçdaroğlu’nun deyimiyle bizlerin “birinci sınıf vatandaşlığı”. Irkçı bir atmosferde yaşam mücadelesi veriyoruz. Bu durumun değişmesinin tek koşulu haklarımızı aramak için mücadele etmek.

Suriye'deki Baas rejimine karşı mücadele ederken dikkatli olmak zorundayız. Korunaklı bir alanda siyaset yapmadığımızı fark etmeliyiz. Buna göre önlemler almalıyız. Suriye’de örgütlü mücadele kültüründen mahrum olduğumuz için alışık olmadığımız şeyler var. Fakat bir yandan da rejime karşı mücadele edenlerin kullandığı yöntemleri kullanmamız lazım.

Ben Suriye’deyken bulunduğum örgüt, Kürtlerin sosyalist bir örgütüydü, rejimden kaçınmanın yolları konusunda ders almıştık. Çünkü liseli bir grup yakalanmıştı, sorguda korkuyla ve tecrübesizlikten örgütün diğer üyelerini de itiraf ettiler. Gözaltına alındığımızda az konuşmamız, siyasetten anlamıyor gibi davranmamız, sosyal medyada müstear isimler kullanmamız gerektiği konusunda eğitim aldık. Güney Amerika’daki diktatörlüklere karşı mücadele edenlerin yazdığı kitapları okuyup tartıştık. Kürt örgütlerinin bu konuda bir tecrübesi gelişti, devrimle birlikte Arap akranlarımıza bunu anlatmaya çalıştık. Ama pek başarılı olamadık. Açık siyaset iyi bir şey, özgüvenli olmak iyi bir şey ama tedbiri de elden bırakmamak gerekiyor.

Evet, önlemler almalıyız, sadece güvendiklerimize gerçek fikirlerimizi aktarmalıyız, ama bu da bizi sonsuza dek güvende tutmaz. Suriyelileri güvende tutacak tek güç, kitlelerin yanımızda olması, bizimle dayanışma içinde olması. Başımıza bir iş geldiğinde hesap sorabilecek insanları da ancak mücadele içinde tanıyabiliriz. İzmir’de greve çıkan Türkiyeli ve Suriyeli işçilerin ortak mücadelesi bunun için bir fırsat. Çünkü kaderimiz, bizi yok sayanlarla, canımıza kastedenlerle değil, Türkiyeli işçilerle aynı.

Aboubakar El Şami

Bültene kayıt ol