Önümüzdeki dönemin küresel mücadele hattı: Irkçılığı durduralım!

22.04.2017 - 23:48
Haberi paylaş

Sosyalist İşçi gazetesinin son sayısında, Özdeş Özbay, uluslararası düzeyde ırkçılığa karşı mücadeleyi ele aldı:

ABD’de Trump’ın başkan seçilmesinin ardından 8 Mart’ta dünyanın birçok ülkesinde kadınların cinsiyetçiliğe karşı sokağa çıktığına şahit olduk. 8 Mart bir yandan kadınların Trump’ın yükselttiği ırkçılığa karşı da bir eylemdi. Meydanlarda yapılan mitinglerde Filistinli, Müslüman, siyah kadınlar konuşmalar yaptılar. 29 Nisan’da ise yani Trump’ın Başkanlığı’nın 100. gününde Washington’da yapılacak büyük İklim Yürüyüşü’nde ana slogan “İklim için, iş için, adalet için yürüyoruz” olacak ve eylemi örgütleyen Halkların İklim Hareketi çağrılarında açıkça ırkçılığa ve sosyal adaletsizliklere karşı yerel toplulukları ve işçileri mücadeleye çağırıyorlar.

Önümüzdeki dönemde ekonomik krizden bir çıkış yolu bulamadığı için politik bir krize giren neoliberalizmin ırkçılığın daha da yükselmesine neden olacağını öngörmek zor değil. İşsizlik arttıkça suçu kapitalizmde değil göçmenlerde bulan ırkçı sağ hareketler destek buluyorlar. Suriye’de iki emperyalist gücün gerçek bir savaşın ucuna gelmiş olması Ortadoğu’dan Batı ülkelerine göçü arttırıyor. Tarihin en sıcak yılı olmaya şimdiden aday olan 2017, bu yıla Afrika’da 15 milyon kişinin aşırı kuraklık nedeniyle açlık tehdidi ile karşı karşıya olduğu haberleri ile başladı. BM gibi uluslararası örgütler emperyalist ülkeler arası rekabetin bir sonucu olarak işlevsiz hale gelmiş durumdalar. Bu durumun bir sonucu olarak Afrika’dan Avrupa’ya yoğun bir göç dalgası bekleniyor. Ancak göçmenleri Akdeniz’in sularında ölümler, insan kaçakçılarının neden olacağı cinayetler ve eğer ulaşabilirlerse gidecekleri ülkelerde maruz kalacakları ırkçı saldırılar bekliyor.

2017 yılını belirleyen en önemli mücadele alanı ırkçılıkla ve militarizmle mücadele olacak. Kapitalizmin krizi ile birlikte daha yoğun olarak karşımıza çıkan bu tehditlere karşı küresel bir direniş ile yanıt vermemiz gerekiyor. Tüm dünyada ırkçılık karşıtları kendi ülkelerindeki ırkçı partilere ve ırkçı söylemlere karşı sokaklara çıkarak göçmenlerle, Müslümanlarla, siyahlarla dayanışma eylemleri düzenliyorlar. Bizler de bu mücadelenin Türkiye ayağını oluşturmak için daha fazla zaman kaybetmeden kolları sıvamalı ve Irkçılığa Hayır ağlarını örmeye başlamalıyız.

Irkçılık nedir?

Irkçılık sanılanın aksine çok eski bir ideoloji değildir. Tarihte sınıflı toplumlarla birlikte farklı insan gruplarına yönelik düşmanlık besleyen ideolojiler olagelmiştir. Örneğin kölelik insanları ırk veya ten rengine bakmaksızın ayıran çok eski bir sistemdir. Ya da Antik Yunan ve Roma İmparatorluğu dönemlerinde “Barbarlar” kavramı ırkçılıkla bağlantısı olmayan, “istilacı” gruplara verilen bir isimdir. Ancak ırkçılığın kökeni kapitalizmin kökeninde aranmalıdır.

Kapitalizm öncesinde sömürü özgür olmayan emeğin üretimine el koymak şeklinde gelişirken, kapitalizmin gelişmeye başladığı dönemde artık sömürü, emeğini “özgürce” kapitaliste satan işçilere dayanıyordu. Fakat bir de “özgür olmayan emek” var olmaya devam ediyordu. Amerika’nın ve Afrika’nın yerli halkları bilimsel olduğu iddia edilen gerekçelerle yarı insan veya insan olmayan aşağı türler olarak etiketlenip köleleştiriliyordu. Kölelik daha önce de var olan bir sistem olmakla birlikte dünya pazarları için geniş plantasyonlarda yapılan üretimin yaygınlık kazanması kapitalizme özgüydü ve bu plantasyonlarda çalıştırılan köleler ilk kez “bilimsel” gerekçelerle köleleştiriliyordu. Yani ırkçılık, ücretli ve özgür emeğin yükselmekte olduğu bir çağda köleliği meşrulaştırmak için kullanılıyordu.

Irkçılık, kapitalist devletler arası rekabet arttıkça emperyalist işgallerin de bir gerekçesi olmaya başladı. Ekonomik kriz dönemlerinde işsizliğin sorumlusu olarak göçmen işçilerin gösterildiği bir ideoloji olarak varlığını sürdürdü. Farklı ülkelerde, farklı veçhelerde ortaya çıkan ırkçılık küresel bir sistem olan kapitalizme karşı dünya işçilerinin ve ezilenlerinin uluslararası mücadelesini engelleyen en önemli düşman ideolojilerden birisidir.

Türkiye’de ırkçılık

Türkiye’de ırkçılık, kapitalist bir ulus devlet kurmak gerektiğini savunan asker-sivil devlet bürokrasisi ve çeşitli entelektüellerin, dağılmakta olan Osmanlı imparatorluğu yerine önerdikleri devlet sisteminin bir ayağı olarak ortaya çıktı. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yönetime el koyduğu dönemde Türk-Sünni bir ulus ve burjuvazi yaratmak amacı ile gerçekleştirilen Ermeni soykırımı sonrasında yaklaşık bir milyon kişinin öldürülmesi veya sürülmesini, tüm mal varlıklarına el konulmasını meşrulaştırmak için kullanılan bir ideolojiydi. Irkçılık, Varlık Vergisi gibi birçok ırkçı uygulama, Dersim katliamı gibi Kürt-Alevilere yönelik baskılarda meşrulaştırıcı bir devlet ideolojisi görevi gördü. Irkçılık resmi devlet söyleminde en net ifadesini 1930’larda Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’un “Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı.” sözlerinde bulmuştu.

Başka ülkelerden kitlesel bir göç dalgasına daha önce fazla maruz kalmamış olan Türkiye, son yıllarda Suriye’den gelen göç dalgası ile birlikte bu sefer ilk kez Batıdakine benzer bir ırkçı dalganın içerisinden geçiyor. Ekonomik sorunlar ağırlaştıkça bu sorunların nedeni olarak hükümet politikaları, savaş ve kapitalizm değil göçmenler gösteriliyor. CHP lideri bu nedenle referandum kampanyası sırasında Suriyelileri geri göndermekten bahsediyordu. Kılıçdaroğlu, Türk sermayesinin ucuz emek gücü haline gelen yoksul Suriyeliler için "Şu anda Suriyeliler 1. Sınıf, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı 2. sınıf vatandaş.” diyebiliyorken, Suriye’ye asker gönderilmesine onay veren CHP’nin bir diğer ırkçı vekili ise Suriyeliler için “Suriyeli erkekler Türkiye’de kafelerde, pub’larda Türk kızlarıyla geziyor. Bizim Mehmetimiz Suriye’de şehit oluyor” diyebiliyor.

Bültene kayıt ol