Adalet Zemini'nden ihraçlara tepki: “Tasfiyeye hayır, hakkaniyete evet”

14.02.2017 - 09:10
Haberi paylaş

Kutuplaştırma politikalarına karşı farklı kesimlerden aydın ve aktivistleri bir araya getiren Adalet Zemini, son yayımlanan KHK ile yapılan haksızlıklara karşı bir basın açıklaması yayımladı.

Açıklama şöyleydi:

Tasfiyeye hayır, hakkaniyete evet

CumhurBaşkanlığının aşırı yetkilerle donatıldığı anayasa teklifi tartışmaları sürerken yayınlanan yeni KHK, üniversitelerde oldukça ağır ve haklılığı kuşkulu bir tasfiye dalgasına yol açtı.

Sözgelimi Cihangir İslam, İbrahim Kaboğlu, Yüksel Taşkın ve isimlerini zikredemediğimiz, hiçbir “terör” örgütüyle uzaktan yakından ilgisi olmayan daha pek çok kişinin de bu tasfiye sürecinden nasiplerini almış olmaları, sadece bir dikkatsizlik veya yanlışlıkla izah edilebilir mi? Ki, daha önce yayınlanan KHK’larda da birçok benzeri isim, muhtemeldir ki kendilerinden bir şekilde “kurtulmak” isteyen itaatkârlık heveslisi yönetici zevat tarafından bu listelere eklenmişti.

Oysa bu yöntemle tasfiye olunan, sadece birilerinin hoşlanmadığı bazı isimler değil, bizzat üniversitenin, kültürün, bilimin, sanatın kendisi olacaktır.

Eğitim öğretimin, Türkiye’nin aslî bir meselesi olduğunu unutarak; ilköğreniminden üniversiteye kadar, bin bir emekle ve meşakkatle yetişmiş hocalarımızı basit gayretkeşliklerle, ihbarlarla, intikam ve haset duygularıyla harcayarak; okullarımızı kışlalara çeviren bir korku ve itaat kültürünü, temelde özgür ve eleştirel düşüncenin üretilmesi gereken bu mekânlara yerleştirerek, geçmişte de olduğu gibi, güdük ideolojik şartlanmışlıklardan öte bir şey elde edemeyiz.

Hiç de adil ve makul olmayan bu tip uygulamalar, kuşkusuz ki başka kurumsal tasfiyelerde de yaşandı ve eğrilerin içerisine doğrular karıştırıldı. Oysa “hak” ve “adalet”, sadece parti ve dernek isimlerine eklenen basit retorik ifadeler olmadığı gibi, kendi özgül nitelikleri içerisinde her biri apayrı değerler olan “insan”lar da, sadece birer sayısal işlem nesnesinden ibaret değildir.

Hz. Ebubekir, halife seçildiğinde yaptığı konuşmada şunları söylemişti: “Benim nezdimde sizin en kuvvetliniz, hakkını alıncaya kadar zayıf olan kimsedir. En zayıfınız da ondan başkasının hakkı alınıncaya kadar güçlü olan kimsedir.”

Dolayısıyla hakkaniyet ve adalet, basit iktidar hesaplarıyla ve kısa vadeli çıkarlarla geçiştirilemeyecek kadar önemli değerlerdir. Ve üstelik hakkaniyete ve adalete riayetsizliklerin ağır bir maliyeti bulunmaktadır; çünkü haksızlık ve adaletsizlik ateşi, sadece düştüğü ocağı değil, bütün toplumu yangın yerine çevirir. 

Şimdilik belki sadece duyarlı ve vicdanlı birkaç yürek hakkaniyetin ve adaletin değersizleştirilmesine tepki gösteriyor olabilir. Ama bu tepkilerin, bin yıl süreceği iddia edilen yönetimleri bile birkaç yıl içerisinde tarihin çöp sepetine fırlatıp attığına defalarca tanık olduk, hem de en yakın tarihimizde.

Ama sorun sadece bundan ibaret de değil; meselenin bir de duyarlı yüreklerden ziyade, akıl ve basiret ehli yöneticilerin mesuliyetlerini ilgilendiren yönü var.

Türkiye’nin eğitim ve öğretim performansının yerlerde süründüğü, iktidar çevrelerinin de itiraftan kaçınmadığı bir gerçek. Hele üniversitelerimiz, bırakın bilim, düşünce, kültür ve sanat üretimini, var olan birikimimizi, bir başka deyişle aslî değerlerimizi muhafazadan bile uzak. Oysa üniversite bunun, yani düz anlamıyla bir “korumacılığın” da çok ötesine gitmesi, yepyeni değerler üretmesi gereken bir kurumdur.

Bu nedenle, henüz telafi fırsatı varken ve korku bariyerleri aklımızı büsbütün kuşatmamışken, gidişatı tersine çevirerek tarihi yeniden yazalım: Okullarımızı, üniversitelerimizi içerisine düştüğü bu sıradanlıktan kurtaralım.

 Bu kurumlarımızı daha önce hiç yaşanmadığı şekilde özgürce düşünebilen, bilim üreten, estetik değerlerimizi yenileyen, toplumsal barışın imkânlarını tartışabilen, kapitalizme eleştirel bir karşı çıkışın yollarını konuşan platformlara dönüştürelim.

Bu amaç için de, üniversitelerimize bir değer katan hocalarımızı, hangi fikre mensup olurlarsa olsunlar, düşüncelerini ve zihniyetlerini beğenmesek de, hayata bakışlarından hoşlanmasak da, sudan bahanelerle üniversitelerden uzaklaştırma aymazlığından artık vaz geçelim! Farklılıklarla birlikte yaşayabilmenin insanî ve İslamî bir değer olduğunu hatırlayalım! Onları yeniden talebeleriyle buluşturarak, Türkiye’nin önüne yeni bir sayfa açalım!

Adalet Zemini
14 Şubat 2017

Bültene kayıt ol