(Röportaj) Roni Margulies: “Hak ve hukuk herkese lazım”

26.07.2016 - 13:30
Haberi paylaş

Roni Margulies ile bu söyleşi darbeden bir hafta sonra bir gazete tarafından yapıldı.

Gazetede yayımlanmayan röportajı Marksist.org okurlarının dikkatine sunuyoruz.

15 Temmuz darbe girişiminin arkasından geniş halk kitlelerinin sokağa çıkmasını nasıl okumak gerekir? Bu kitlelerin sokak gösterileri bazı kesimleri rahatsız etti, kitlelerin eylemlerini demokrasi dışı olarak nitelediler. Ne diyorsunuz?

Geniş halk kitlelerinin askerî bir darbeyi durdurmak için sokağa çıkması Türkiye tarihinde ilk defa oluyor. Müthiş sevinç verici, heyecanlandırıcı, yüreklendirici bir şey, demokrasi adına muazzam bir ileri adım. Sokağa çıkanlar, tankların önünde duranlar, haklarının bilincinde, darbenin anlamını kavramış, kendini ve seçilmiş hükümeti savunmak için harekete geçen bir kitle. Yani tümüyle demokratik bir içgüdüyle hareket eden, tümüyle haklı bir kitle. Bu kitle hakkında söylenecek tek bir olumsuz söz olamaz, olmaması gerekir.

Ama sizin de işaret ettiğiniz gibi, halk kitlelerinin sokağa dökülmesinden rahatsız olan bir kesim var tabii. Bunun bir kısmı, zaten darbeden yana olan, AKP hükümetinden kurtulalım da nasıl olursa olsun diyen, 14 yıldır böyle düşünen, geçmişte Cumhuriyet Mitingleri’nde gördüğümüz kesim. Bir kısmı ise, darbeci değil belki, ama geniş kitleleri küçük gören, AKP’ye oy verenleri özellikle horlayan, aptal bulan, gerici ve şeriatçı olarak düşünen Kemalistler. Bunların hepsi, zaten her koşulda yoksul ve dindar halkı küçük görür, “kaba saba” bulur. Dolayısıyla 15 Temmuz’da sokağa çıkan insanları beğenmemeleri de doğal, şaşılacak bir şey yok.

15 Temmuz darbe girişiminin mizansen olduğu bazı çevreler tarafından dillendirildi, 15 Temmuz  darbe girişimi gerçekten mizansen mi?

Bu iddia o kadar saçma, o kadar aptalca ki, maksatlı olduğu çok belli. Sokaktaki kitleyi karalama maksadıyla uydurulmuş bir dizi saçmalıktan sadece bir tanesi. Başka şeyler de yapıldı. Mesela, dövülen askerlerle ilgili bir yaygara koparıldı. Sonra, askerlerin kafasının kesildiği lafı yayılmaya başlandı. Kim uydurduysa, “kafa kesme” ifadesi tesadüf değil, iyi seçilmiş. Anında herkesin aklına IŞİD’i getiriyor. Ardından, “elleri palalı” ifadesiyle birlikte sakallı ve cübbeli kişilerin fotoğraflarına yaygınlık kazandırıldı. Ezandan, tekbirden, seladan şikayet edildi. Bunlar hep kitlenin gerici, vahşi, şeriatçı filan olduğunu  göstermeye yönelikti. “Alevilere karşı iç savaş başlatıldı” lafını bile duydum.

Darbeyi durduran asıl güç ne idi?

Darbenin başarısız olmasının bence iki temel nedeni var. Birincisi, darbecilerin Cumhurbaşkanı’nı yakalayamamış olması. Şans mıdır, başka bir şey mi, bunun ayrıntılarını gelecekte öğreniriz herhalde. İkincisi ve daha önemlisi, kalabalıkların sokağa çıkmış, Boğaz Köprüsü’nde, hava meydanında ve Taksim’de askerin önüne çıkmış olması. Niye böyle düşündüğümü de açıklayayım. Darbeciler istedikleri yerleri kolayca ele geçirebilmiş olsaydı, silahlı kuvvetlerin geri kalanı da büyük ihtimalle darbecilere katılırdı. Tereddütlü olan komutanların darbecilere katılmasını kalabalıklar engelledi. Binlerce vatandaşın üzerine ateş açma ve yüzlercesini öldürme gerekliliği ordunun alışık olduğu bir şey değil. Geçmişteki darbelerde hiç böyle bir durumla karşılaşmamışlardı; dolayısıyla bu sefer de böyle bir şeyi hiç hesaba katmamışlardı.

Toplumu kitleler değiştirir düşüncesini açar mısınız? Ne demek istiyorsunuz?

Ben sosyalistim. Toplumun yukarıdan aşağı, emirlerle, dayatmalarla değişeceğine inanmam. Değişimin yöneticilerden, büyük liderlerden filan geldiğine inanmam. Demokrasinin, adalet ve eşitliğin, özgürlüklerin her zaman tabanın ittirmesiyle, büyük kitlelerin mücadelesiyle kazanıldığına inanırım. Tarihe baktığımızda bunun böyle olduğu çok açıktır. Dolayısıyla, harekete geçen, mücadeleye atılan kitleleri küçük görenlerle benim işim olmaz. Beni heyecanlandıran, değişim umudumu, daha güzel bir dünya umudumu canlı tutan, Tahrir Meydanı’ndaki milyonlardır, Yunanistan’da genel grev yapan işçilerdir, 15 Temmuz’da darbeye karşı sokağa çıkanlardır.

Sokakta darbeyi engelleyenleri beğenmeyen, “Ay bunlar gerici”, “Ay bunlar AKP’li”, “Ay ne kötü, bunlar asker dövüyor, tekbir getiriyor” diyenler şunu anlamıyor: Evet, elbette o kalabalık sosyalist filan değil, elbette epey bir kısmı muhafazakâr, elbette pek çoğu AKP’nin şimdi yapacağı bir sürü olumsuzluğa itiraz etmeyebilir, ama bu insanlarla konuşmanın, tartışmanın, onları adalet ve özgürlük mücadelesine kazanabilmenin tek yolu Boğaz Köprüsü’nde onlarla omuz omuza durmaktır. Evde oturup burun kıvırmakla kazanılacak hiçbir şey yoktur.

CHP burada üzerine düşeni yaptı mı?

Meclis’te diğer partilerle birlikte darbeye karşı durmuş, anladığımız kadarıyla. Ama CHP’lilerin sokağa çıktığını sanmıyorum. Niye çıkmamışlardır? CHP tabanının bir kısmı zaten darbeden yanadır, bir kısmı darbeden yana olmasa da Erdoğan’ı destekliyor durumuna düşmek istememiştir.

Şimdi Taksim’de miting çağrısı yapmış CHP. Darbeye karşı, ama adını “Cumhuriyet ve Demokrasi Mitingi” koymuşlar. Bu kadar salaklık olmaz yahu! “Cumhuriyet Mitingi” deyince herkesin aklına ne geleceğini çakamıyorlar anlaşılan.

Doğrusu, CHP çok da ilgilendirmiyor beni. Kemalizm’le göbek bağını kesemeyen bir partiden hiçbir beklentim olmaz. Kesebileceğini de hiç sanmıyorum.

Türkiye sosyalist hareketinin ve Kemalistlerin, kitleleri küçük gördüğünü zaman zaman dillendiriyorsunuz? Bu öngörünüzü neye dayandırıyorsunuz?

“Sosyalist hareketin” değil, “bazı kesimlerinin” demek gerek. Bu bir öngörü değil, durum saptaması, gerçeklik. Nedeni ise çok açık. Türkiye’de hiçbir kesim, parti veya kurum Kemalizm’den, milliyetçilikten tamamen muaf kalamıyor, şu veya bu ölçüde etkileniyor. Sadece sol değil ki, AKP’nin hâline baksanıza!

AK Parti hükümetinin darbe ve benzeri hareketlere karşı attığı adımlar desteklenebilir mi?

Hükümetin darbeyi durdurmak ve darbecileri hukuk çerçevesinde cezalandırmak için yapacağı şeyleri, “hukuk çerçevesinde” kelimelerinin altını çizmek kaydıyla, elbette desteklemek gerekir. Ama benim bu konuda ciddi kaygılarım var. Şunu sormak gerekir hükümete: Ergenekoncuları, Balyozcuları, hapisteki bilumum darbeciyi kim serbest bıraktı? Bu hükümet bıraktı. Bizzat AKP tabanının hükümetten hesap sorması gerek, “Bu herifleri niye salıverdiniz” diye.

İkinci kaygım ise, hükümetin darbeyi bahane edip daha da otoriter uygulamalara yönelmesi. Bunun işaretlerini hemen görmeye başladık zaten. Askerî personele ne yaparlarsa yapsınlar, umurumda değil, ama gözaltılar ve kamu çalışanlarını açığa alma dalgaları hepimiz için, herkes için tehdittir.

Bu bağlamda OHAL ilanını nasıl değerlendiriyorsunuz?

İşte, tam da bunu kastediyorum. OHAL hepimizin tüm demokratik haklarını engelleyen bir düzenleme. Mesele darbecilerin geri kalanını, silahlı kuvvetlerin içindeki darbe sevdalılarını temizlemekse, bunu normal hukuk ve yasalar çerçevesinde yapmak mümkün. Yakalarsın, mahkemeye sevk edersin. Devletin diğer kurumları içinde darbecileri destekleyen, suç işlemiş kişiler varsa, keza bunlara da hukukî yaptırımlar uygularsın. OHAL ilanıyla bir anda hepimiz hukukî açıdan çıplak bırakılmış oluyoruz. Niye? Ne gerek var? Darbe bunun bahanesi olamaz. Darbeyi halk durdurdu. Niye halkın elinden haklarını, hukuğunu alıyorsun şimdi?

Darbecilerin hakkından gelmek için OHAL gerekli olmadığına göre, o zaman hükümet niye OHAL ilan etti diye sormak gerek. Bunun da tek bir cevabı olabilir: Sadece darbecilerle değil, düşman gördüğü herkesle uğraşmak istiyor ve uğraşırken hiçbir hukukî engel istemiyor. Her istediğini kolayca yapabilmek istiyor, Türkiye’de ne kadar hukuk kalmışsa o kadarının bile ayaklarına dolanmasını istemiyor. Darbeye itiraz edenlerin buna da itiraz edeceğini ummak isterim. Çoğu AKP’li de olsa, yine de itiraz etmeleri gerekir. Hak ve hukuk hepimize lazım çünkü, AKP’lilere de lazım.

Bültene kayıt ol