(Video) Kapitalist enerji politikaları ve yerli halkların mücadeleleri

19.05.2016 - 10:35
Haberi paylaş

Marksizm 2016'nın ilk gününde, kapitalistlerin enerji politikaları ve bunlara karşı yerli halkların verdikleri mücadeleler tartışıldı.

Moderatörlüğünü Nuran Yüce'nin yaptığı toplantıda Açık Radyo Genel Yayın Yönetmeni Ömer Madra, Mezopotamya Ekoloji Hareketi aktivisti Talat Çetinkaya ve Antikapitalistler aktivisti Anıl Yüksel konuştu.

Bu oturumda konuşulanların özeti ve video kaydı şöyleydi...

Nuran Yüce:

Gezegenimizde tüm canlı yaşamı tehlike altında. İki temel sorun var: Fosil yakıtların kullanılması ve arazilerin hatalı kullanımı. Sera gazları ve ekolojik felaketler artıyor. Bilim "fosil yakıtları kullanmayın, arazilerde radikal değişiklikler yapmayın" diyor ama tam tersi yapılıyor. Geçen yıl yetersiz de olsa dünya devletleri arasında bir iklim değişikliği sözleşmesi imzalandı, Türkiye 3 gün sonra termik santral açılışı yaptı. Toplantımızda bu konuları konuşacağız.

Anıl Yüksel:

Okyanuslarda adalar batıyor, iklim değişikliğinin sonuçları her gün kendisini gösteriyor. Kapitalizm ise kâr için çalışmaya devam ediyor. Hayatın her alanında rekabet körükleniyor, yeni yatırımlar yapılıyor. Kapitalizm için insan ve doğa, birer yatırım ve kâr alanı. Sürekli enerji ihtiyacından bahsediliyor. Üretilen enerji bireysel tüketim için değil, sürekli yeniden üretim ve büyüme için kullanılıyor. Termik veya nükleer santraller, ulusal çıkarlar için savunuluyor. Dünyadaki karbon emisyonunun en büyük kısmı G20 ülkelerine ait. Fosil yakıt arama faaliyetlerine her yıl 88 milyar dolar harcanıyor.

Dünyadaki devlet yöneticileri İklim Zirvesi kararlarına sevindiler, çünkü bağlayıcılığı yok. Zirvede, dünyadaki sıcaklık artışını 2 derece ile sınırlandırma konusunda anlaşma sağlandı. Ama zaten bugün itibarı ile 2 trilyon ton salınım ve 1,35 derece artış oldu. 1,6 trilyon ton daha salınım olursa sıcaklık 2 derece artmış olacak. Herhangi bir tedbir alınmaz ve salınımlara devam edilirse 2030’da bu rakama ulaşılacak. Verilen azaltma sözleri tutulur ve indirim sağlanırsa 100 yıl içinde bu rakama ulaşılacak.

Türkiye bugün 400 milyon ton salınım yapıyor, bunu 2020’de 1,2 milyar tona çıkarmayı hedefliyordu, iklim zirvesinde bu rakamı 900 milyon tona düşürme sözü verdi. Yani salınımını iki kattan fazla artıracak. Çin 10 milyar ton salınım yapıyor, herhangi bir azaltma sözü vermedi, ABD 5 milyar ton salınım yapıyor, yüzde 25 azaltma sözü verdi, Avrupa 3,6 milyar ton salınım yapıyor, o da yüzde 25 azaltma sözü verdi.

Bu yıl tarihin en sıcak Şubat ayını yaşadık. Kanada’da orman yangını 2000 kilometrekareye yayıldı. Katran kumlarının olduğu bölgeye yaklaştı. Bu yangın yeri, daha önce mücadele sonucu iptal ettirilen boru hattı projesinin yeri. ABD’de bir raporda, iklim değişikliği sonucu doğu kıyılarının 15 yıl içinde sular altında kalacağı yazılı. İklim değişikliğinden sorumlu olmayan ülkeler de sonuçlarını yaşıyor, örneğin Kenya’da kuraklık nedeniyle göçler yaşanıyor.

2014’te New York’ta 800 bin kişi iklim için sokağa çıktı. 2015 Paris iklim zirvesinde gösteriler yapıldı. Türkiye’de Cerattepe direnişi oldu. Daha önce Yeşil Yol projesine, Yırca’da zeytin ağaçlarının kesilmesine karşı eylemler yapıldı.

Sorunlarımız kapitalizm altında çözülemez ama sorunlarınızın çözülmesi için kapitalizmin gitmesini de beklemeyeceğiz. Sorunlara ve suçlulara karşı mücadele edeceğiz. İklim için mücadele, kapitalizme karşı mücadeleden geçer. İklim değişikliği sosyal adaletsizliktir, iklim değişikliği ile mücadele etmeliyiz. Bu hızla gidilirse 2100 yılında sıcaklık 4 derece artmış olacak ve pek çok alan sular altında kalacak, hepimiz iklim için mücadele etmeliyiz.

Ömer Madra:

Dünyada çok büyük bir eşitsizlik var. Daha önceleri nüfusun yüzde 15’i ile yüzde 85’in zenginliği eşitti. 2015 yılında yüzde 1, yüzde 50’ye eşit çıktı. Şimdi 62 kişinin serveti yüzde 50’ye eşit. ABD’de 60 milyon kişi açlık çekiyor. Gelir adaletsizliğinde Meksika dünya birincisi, Türkiye ikinci. BM "bu sorunu biz çözemeyiz" diye yakınıyor ama silah üreticileri ve satıcıları mutlu.

İçinde yaşadığımız döneme “yangın çağı” adı verenler var. Her yıl sürekli üretim yapılıyor, sürekli yeni eşyalar alıyoruz, yılda 70 milyar hayvan kesiliyor. Bütün bunlar için gerekli enerji, termik santrallerde üretiliyor. Gezegenin yok olmasına çok az zaman kaldı, fırsat kaçmak üzere. Biz ise kurtuluşu yerli kömürde arıyoruz.

Zenginlerin karbon ayak izi, yoksullardan 175 kat daha fazla. Nüfusun en zengin yüzde 10’u, karbon salımının yüzde 50’sinden sorumlu. İklim değişikliği yoksulları yok ediyor. Kalkınma için ağaçlar kesiliyor, her yer beton oluyor, Antalya Konya altı plajından kum çekildiği için kıyı 70 metre geri çekildi. Türkiye’de trafiğe her ay 100 bin araç çıkıyor, toplam araç sayısı 20 milyonu geçti.

Dünyada insanlar mümkün olanın yüzde 60 fazlasını tüketiyor. Ortalama kitleler artık devrimci bir güç oldu. İnsanlar artık "ekonomi büyüsün" değil, "sistem değişsin" diyor. Neoliberal sistem çöktü. Panama belgeleri bunun için çok hayırlı oldu. Zenginlerin ve muktedirlerin nasıl vergi kaçırdığı öğrenildi. Belgelerde 72 devlet ve hükümet başkanının adı geçiyor. Belgeleri yayınlayan kişi "gelir adaletsizliği ile mücadele edilmelidir" diyor. Belgelerden öğreniyoruz: Suudi Kralı, İsrail’e para vermiş. Brezilya, Pakistan, Rusya, İrlanda, İngiltere yetkililerinin adı geçiyor.

Talat Çetinkaya:

Mezopotamya Ekoloji Platformu olarak yerel olan ama milli değil enternasyonal olan bir çalışma yürütüyoruz. Dünyada çevresel olarak bir kıyamete gidiş durumu var, geri dönüşümüz yok. Siyasal olarak otoriterlik artıyor. Biz Kürdistan’da savaş ortamında baskılara ve faşizme karşı mücadele ediyoruz, aynı zamanda ekolojik faaliyetler yürütüyoruz.

Kürdistan’da ihaleler yerli taşeronlara veriliyor, koruculuk gibi. Şırnak ve Hakkari’de çok sayıda baraj yapılıyor. Bu barajlara karşı köylüler ciddi direnişler gösterdi, asker devreye girdi. Lice’de Şırnak’ta yapılmak istenen baraj, kalekol ve termik santral inşaatlarına halk karşı çıktı. Bazı barajlar sırf güvenlik gerekçesi ile yapılıyor. Bugün pek fazla kitlesel eylem yapamıyoruz, çünkü sokağa çıkma yasakları, baskılar var. Hasankeyf mücadelesi sürüyor ama devlet bitirmeye kararlı, burada 300 köy sular altında kalacak. Bu yapılanlar hem kapitalist anlayışın hem de sömürgeciliğin sonucu. Köylerin boşaltılması bir iskan politikası. Devlet bir adım attığında pek çok sonuca ulaşıyor. Silvan’da da bir baraj projesi var, halk engelliyor, eğer yapılırsa ciddi doğa ve tarih katliamı olacak. Munzur’a barajlar yapılıyor, tamamı bittiğinde Dersim’in çevresi ile bağlantısı kesilecek, sadece Elazığ yolu açık kalacak. Diyarbakır’da Kent Ormanı olarak bilinen yer Jandarma’ya tahsis edildi, mücadele ediyoruz.

Temmuz’da başlayan savaşla birlikte pek çok orman yakıldı, bu yaz da yangınlar devam edecek. Devlet kırsalda insan istemiyor, biz bununla da mücadele ediyoruz.

8 ilde ekoloji meclisleri kurduk, 7 ilde girişimlerimiz var. Amed ve Batman’da Kent Bostanları oluşturduk, ekimlerini yapıyoruz. Sadece tepkiyi değil, yaşamı örgütlemek istiyoruz, enternasyonalistiz. Devlet bizi kriminalize ediyor ama yılmayacağız. Başta bize "savaş döneminde ne ekolojisi?" diyenler artık mücadeleye katılıyorlar. Öcalan da kadın ve ekoloji mücadelesinin barış için önemli olduğunu söylemişti. Bizler de barış için ekoloji mücadelesine inanıyoruz.

Salondan katkılar:

- AKP’yi yenmek için gerçek önerilere ihtiyacımız var. AKP’yi Putin’in, ABD’li savcının yıkacağı söylendi, Davutoğlu krizinde yıkılacağı öne sürüldü, bütün bunlar hayali söylemler. Bizler ancak AKP’li yoksulları örgütler ve AKP’den ayırabilirsek AKP yıkılabilir. AKP’nin yoksul tabanını örgütleyecek olan da yerel direnişlerdir. Yırca ve Cerattepe bunlara iyi örneklerdir. Ama aynı zamanda ırkçılık ve milliyetçilikle de mücadele etmeliyiz.

- Mümtaz Soysal bir yazısında baraj yapımına karşı çıkanları emperyalizmin uşakları olarak nitelendirmişti. İklim için mücadele, milli olması imkansız olan bir konu. Çünkü emperyalistler iklim konusunda önce kendi topraklarını mahvettiler. Dolayısıyla iklim konusuna yerli milli olarak bakmak saçma.

- Türkiye’nin batısında karamsarlık var. Gezi’de umutluyduk, dünyada gelişen hareketin parçası olmuştuk. Bugün de hem dünyada hem de Kürdistan’da mücadele sürüyor. Pek çok ülkede sol alternatifler ortaya çıkıyor. İspanya’da Podemos aynı zamanda bir iklim mücadelesi hareketi. ABD’de Sanders’in aktivistleri içinde Ocuppy hareketinden insanlar var. İngiltere’de İşçi Partisinin başına savaş karşıtı biri geçti. Türkiye’de ise umutsuzuz, çünkü örgütsüzüz. Kürdistan’da 6 bin kişi öldü ama umutsuzluk yok. Örgütlenme önemli, herkesi DSİP’ üye olmaya çağırıyorum.

- Kapitalizmin yaldızları dökülüyor, kapitalizm bir sömürü sistemi, toprağı insanı yok ediyor. İklim barış vb. pek çok konu antikapitalist bir anlayışla ele alınmalı.

- 2 derece aşılırsa denizler 30 metre yükselecek, göç edenlerin sayıs 200 milyonu bulacak. İklim değişikliği açısından 350 ppm’in aşılmaması önemliydi, aşıldı, 400 ppm aşıldı. BM veya bugünkü devlet yöneticileri ile 2 derecenin aşılmamasını sağlayamayız, mücadele etmeliyiz.

- Tek başına iklim mücadelesi kazanamaz, anti-kapitalist bir mücadele yürütmeliyiz. İklim, barış, özyönetim mücadeleleri ortaklaştırılmalıdır.

- Kapitalizm, Panama belgeleri ile yeni bir çöküş dönemine girdi. Yayınlayan kişi aynı zamanda bir manifesto yayınlamıştı, medya bunu görmezden geldi. Manifestoda şunlar söyleniyor: Hukuk sistemi, yargı, siyaset çöktü. Ahlak, etik çöktü. Savaş endüstrisi bir ölüm sistemidir. Kapitalizm iyice çürüdü, ama köleler olarak bizler farkında değiliz. Polis devletine karşı mücadele etmeliyiz. Suça ortak olmamalıyız. Sivil itaatsizliği sürdürmeliyiz. Yeni bir varoluş formu yaratmış oluruz.

Video: Berkay Bağcı
Notlar: Faruk Sevim

Bültene kayıt ol