Başkanlık değil demokrasi

06.02.2016 - 11:19
Haberi paylaş

Recep Tayyip Erdoğan uzunca bir süredir başkanlık sistemine takmış durumda. 2014 yazında cumhurbaşkanı seçildiğinden beri ülkeyi fiili olarak yönetmeye devam ediyor. Bunu kamuoyuna açıkça ilan etti, “Sistem fiilen değişmiştir” dedi. Ancak bunu resmileştirerek iktidarını sürdürme konusunda da olağanüstü bir çaba gösteriyor.

Hatırlanacağı gibi, 7 Haziran 2015 seçimlerinden önce meydanlara inerek, bir parti gibi başkanlık kampanyası yürütmüş ve AKP’ye 400 vekil istemişti. O seçimin sonuçları Erdoğan için bozgun oldu. 1 Kasım seçimlerine giderken başkanlık propagandasının seviyesi oldukça düşürüldü. AKP’nin oylarını yeniden toparlayıp tek başına iktidar olmasından sonra, başkanlık tartışması daha yoğun bir şekilde geri döndü.

Niçin istiyor?

Sosyalist İşçi daha önce, bu başkanlık takıntısının kişisel bir hırs olmadığını yazmıştı. AKP’nin suç dosyası epey kabarık. Frene bastığı anda çöküşün ne hızla gerçekleşeceği bilinmez. Tayyip Erdoğan bu yüzden, cumhurbaşkanlığı süresi bittiğinde dahi yargılanamaması için, arkasında hep bir siyasi iradenin olmasını talep ediyordu. Bu, AKP’nin toplumsal gücünü fiilen yönetme isteğiydi. Üstelik, parti içindeki çatlaklar ve bloklaşmalar gün yüzüne çıkmıştı.

1 Kasım’dan sonra bunlar kapanmış gibi gözüküyor. Ancak Bülent Arınç’ın geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamalar, Davutoğlu’nun barış isteyen akademisyenler meselesinde Erdoğan’dan biraz farklı bir üslup benimseyerek “fikri” mücadele vereceğini söylemesi, çatlakların ortada durduğunu ve olası bir krizde yeniden ortaya çıkacağını gösteriyor.

Üstelik, Tayyip Erdoğan, başkanlığı yeni bir hamle olarak gündeme getirerek, Gezi direnişinden beri yaptığı gibi toplumu istim üzerinde tutuyor, kendi belirlediği eksen üzerinden kutuplaşmayı derinleştiriyor. Bu, AKP tabanının belirli bir tehdide karşı seferber edilmesini ve diri tutulmasını sağlıyor. Bir nevi bunun üzerinden örgütleniyor.

Her derde deva!

Bundan önce, başkanlık sisteminin parlamenter rejimden daha demokratik olup olmayacağı tartışılıyordu. Ancak son aylarda bu tartışma da boyut değiştirdi. AKP liderliği artık, başkanlık rejimini, Türkiye’nin tüm sorunlarını çözecek sihirli bir formül olarak sunmaya çalışıyor. Savaş mı var? Bombalamalar kaos mu yaratıyor? Ekonomik büyüme sona mı erdi? Hepsi başkanlık sistemiyle çözülecek!

Erdoğan, mevcut rejimin çöktüğünü ve işlemediğini söylüyor. Bir yandan rejimi kendisi fiilen zorluyor, öte yandan çöktüğünü söylediği zemin, başkanlık rejimiye toparlanabilme şansına sahip değil. Aksine, Erdoğan ve AKP’nin politikaları, çöken kemalist rejimin sıradan bir tekrarı.

“Yeni” Türkiye olmadı

AKP bundan önce de “Yeni Türkiye”nin kurulduğunu iddia ediyordu. Bu da doğru değil. “Yeni Türkiye”de Kürt sorununda savaş politikaları olanca sertliğiyle uygulanmaya devam ediliyor. Çözüm süreci hükümet tarafından bitirildi, Kürt illerinde sokağa çıkma yasakları ve katliamlar sürüyor.

“Yeni Türkiye” işçiler için cehennem. Soma katliamından sonra da iş cinayetlerinde bir azalma olmadı. AKP’nin neoliberal programı patronların kâr hırsına hitap ediyor, işçilerin payına ise yoksulluk ve ölüm düşüyor.

“Yeni Türkiye”de ifade ve düşünce özgürlüğü yok. MİT TIR’ları haberini yapan gazeteciler hapiste, barış talep eden akademisyenler cadı avıyla karşı karşıya kaldı, insanlar “cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla tutuklanabiliyor.

Suriyeli mülteciler “Yeni Türkiye”den kaçmak için hayatları pahasına Yunan adalarına geçmeye çalışıyorlar. Ege Denizi yüzlercesine mezar oluyor. “Yeni Türkiye” ise AB ile yaptığı anlaşma ile mültecileri batıya geçişini engellemeye çalışıyor, Batı kıyılarından toplanan on binlerce Suriyeli toplama kamplarına gönderiliyor.

Çözüm AKP’ye karşı mücadele

Yani AKP’nin Yeni Türkiye’si başkanlıkla taçlandırılacak bir yeni ülke değil, başkanlık da dahil bir dizi sorunun ancak işçi sınıfının kitlesel seferberliğiyle, AKP’nin geriletilmesiyle düzeltilebileceği bir yer.

Demokrasi mücadelelerinde kazanım elde edebilmenin koşullarından biri de Tayyip Erdoğan’ın başkanlık kampanyasının 7 Haziran’da olduğu gibi bir kez daha hezimetle sonuçlanmasını sağlamak.


"Milli ve yerli"

Başkanlık ABD tipi mi, Meksika tipi mi olacak diye tartışmalar sürerken, AKP “Türk tipi” olacağını duyurdu. Bu, Sosyalist İşçi’nin geçtiğimiz hafta bu sayfada açtığı, “milli ve yerli” ekseninin bir uzantısı olarak görülebilir. 

Tayyip Erdoğan, “Başkanlık sistemi bu milletin tarihinde var” dedi. Anayasa tartışılırken de “Bu mesele millidir, bu mesele yerlidir. Milli olan her meselede, yerli olan her meselede Cumhurbaşkanı olarak ben de varım, bunu açıkça söylüyorum” demişti. AKP’nin başkanlık olarak önerdiği, AKP’nin savaş ve Türk milliyetçiliği üzerine kurulu politikalarının Erdoğan tarafından yönetileceğinin resmileştirilmesinden başka bir şey değil.

Otoriterleşme

Tayyip Erdoğan çok uzun süredir, kendisini askeri vesayetin tehdidinden kurtardığını düşünmeye başladığından beri dümeni sağa kırmıştı. Gezi direnişinden sonra bu otoriterleşme süreci hızlandı. Başkanlık kampanyası da bununla el ele gidiyor. Tayyip Erdoğan bizzat akademisyenler için “gereği yapılmalı” diyerek yargıya talimat veriyor. Sosyal medyada Erdoğan’ı eleştirenler cumhurbaşkanına hakaret suçlamasından tutuklanıyor. Başkanlık, Erdoğan’ın gücünü artırmasıyla birlikte bu baskıların yoğunlaşması anlamına da gelecek.

Kendisi için değil mi?

Erdoğan, başkanlığı kendisi için değil “milletimiz için” istediğini söylüyor. Fakat 7 Haziran seçimleri öncesinde “Başkanlığı daha çok ben gündeme getirdim, meydanlarda pek göremedik” diyerek hayıflanmıştı. Kamuoyu yoklamaları AKP tabanının dahi başkanlığa sıcak bakmadığını ve Erdoğan’ın bu ısrarını anlamlandıramadıklarını söylüyordu. Dolayısıyla, Erdoğan, AKP tabanını genel bir “tehdit” etrafında harekete geçirmeye çalışırken başkanlığı bunun çözümü olarak sunmaya çalışıyor.

Erdoğan başkanlığı “millet için” istediğini söylerken, AKP’li vekiller ise farklı davranıyor. Mecliste geçtiğimiz hafta yaşanan bir tartışmada AKP Ankara milletvekili ve TBMM İdare Amiri Ahmet Gündoğdu "Başkanlık, Tayyip Erdoğan’a çok yakışır" derken, AKP Erzurum milletvekili ve TBMM AB Uyum Komisyonu üyesi Zehra Taşkesenlioğlu “Onu başkan yapacağız" ifadelerini kullandı.

12 Eylül darbe anayasasına hayır

AKP iktidara geldiğinden beri yeni bir anayasa vadediyor. Her seçim döneminde bunu gündeme getirip, sonrasında rafa kaldırıyor. 12 Eylül anayasasından kurtulmamız, daha önce Kürt sorununun çözümüyle birlikte, bir demokratikleşme adımı olarak tartışılıyordu. Şimdi ise Kürt sorunundaki politikanın değişmesiyle birlikte bu da kayboldu. 

Başkan olmak isteyen Tayyip Erdoğan’a göre Kürt sorunu diye bir şey yok, “terör sorunu” var. HDP’liler ve akademisyenler gibi barış isteyenler “ihanet içinde”. Bu politikaların uygulanması, yeni bir anayasayı gerektirmiyor. Zira 12 Eylülcüler dahil, darbe anayasasıyla ülkeyi yöneten tüm hükümetler, savaş karşısında bunları söylüyordu. Dolayısıyla, artık yeni anayasa tartışması da demokratikleşme bağlamında değil, başkanlığın uygulamaya geçmesi amacıyla tartışılıyor. Erdoğan, bizzat yeni ve demokratik bir anayasa girişimlerini bu hamlesiyle baltalıyor.

AKP içi liderlik kapışması

Erdoğan bir yandan da başkanlık dayatmasıyla AKP’nin liderinin kendisi olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Davutoğlu uzunca bir süre başkanlığın propagandasını yapmamıştı. Erdoğan’ın dayatmaları sonucunda seçim beyannamesinde yer alınca savunmaya başladı. Başkanlık, Davutoğlu’nun varlığını sorgulanır hâle getiriyor. Başarılı bir siyasetçi olup başkanlığı topluma kabul ettirirse, kendi görevi bitecek. Yani başarılı da olsa başarısız da olsa kendi sonunu hazırlıyor.

Kazanabiliriz

Erdoğan yenilmez bir lider değil. Hatırlanacağı gibi, Gezi direnişi günlerinde de aktivistlere seslenerek “Ne yaparsanız yapın. Orası için karar verdik. Yapacağız” demişti. İki gün sonra, Gezi Parkı eylemleri milyonların katıldığı bir direniş hâlini aldı. Erdoğan’ın hayalleri suya düştü, bugün Gezi Parkı olduğu gibi yerinde duruyor. 7 Haziran seçimleri öncesinde başkanlık kampanyası yapanErdoğan, AKP’nin oylarının beşte bir düşmesine neden olmuştu.

Dolayısıyla, CHP-MHP’nin milliyetçi ekseninden ayrışıldığında, %50-%50 kutuplaşmasını reddeden ve tüm yoksulların ve işçi sınıfının birliğini savunan bir siyasi söylem ortaya konulduğunda, AKP tabanına AKP liderliğini teşhir etmek ve kazanımlar elde etmek mümkün. Böyle bir gayret, Erdoğan’ın olası bir referandumda başkanlık planını durdurmayı da başarabilir.

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol