DSİP: “Milli ve yerli saflaşmasından demokrasi çıkmaz”

04.02.2016 - 10:43
Haberi paylaş

Sosyalist İşçi gazetesi, DSİP Eşsözcüleri Meltem Oral ve Şenol Karakaş ile son politik gelişmeleri konuştu.

Röportaj şöyleydi:

Son dönemde öne çıkartmaya başladığınız “milli ve yerel olan saflaşması”nı biraz açabilir misiniz?

Meltem Oral: Erdoğan, 7 Haziran’dan beri toplumda yeni bir bölünme tarif ediyor. Buna göre bir yanda milli ve yerel olanlar, diğer yanda bu cephenin dışında kalanlar var. Bu eksen, yıllardır devam eden, 28 Şubat’ta zirveye çıkan seküler-dindar bölünmesinin yerine ağır adımlarla yerleşiyor. Bu açıdan, seküler-dindar bölünmesine gerekçe olan sınıfsal güçler ve devlet blokları arasında en azından geçici bir uzlaşma anlamına geliyor. Bu, “milli ve yerel çıkarlar” için, seküler-dindar ayrımı gibi bölünmlere ara vermek, Türkiye’nin bölgesel çıkarları için ihtiyaç duyulan yeni düşman tarifleri yapmak anlamına geliyor. Ya da aynı düşmanları bu kez bir başka eksen belirleyip, ona göre hedef tahtasına koymak anlamına geliyor.

AKP liderliğinin ve özellikle Erdoğan’ın, Gezi direnişinden sonra, kendilerini iktidardan devirecek bir savaşın içinde oldukları yönündeki algısı, sızan tapelerden birinde Erdoğan’ın Bülent Arınç’a yönelik, “Ne yumuşak üslubu görmüyor musunuz savaştayız” çıkışında da görüldüğü gibi, devletin siyaset tayin etmesinde belirleyici bir öneme sahip.

Gezi direnişinin hemen adından yolsuzluk dosyalarının patlaması AKP liderliğinde stratejik bir değişiklik için güçlü bir itki yarattı. 28 Şubat darbesinde toplumdaki ana saflaşmada mağdur olanların temsilcisi olarak AKP liderliği, böylece yeni bir cephe kurdu. Erdoğan bu stratejinin ilk adımını, Gezi direnişinin ilk günlerinde yaptığı Kuzey Afrika ziyaretinden sonra Türkiye’ye dönüşünde attı. Yumuşak bir üslupla durumu sakinleştirmek yerine, aktivistlere meydan okuyan bir yaklaşımı tercih etti. Erdoğan’ın o gün tercih ettiği üslupta hiçbir değişiklik olmadı. Gezi direnişi günlerinde, “üst akıl”, “küresel fazi lobisi” gibi, direnişçilerinin kökünün dışarda olduğunu ima eden düşmanlaştırma girişimlerine başlandı. O döneme kadar esas olarak insanları darbeci, kontrgerilla mensubu ve derin güçlerin  kuklası olmakla, demokrat olmamakla itham eden AKP liderliği, giderek, düşmanlaştırmak istediklerini “kökü dışarda” olmakla itham etmeye başladı. ABD, Alman, İngiliz ve İran ajanlarının kaderini belirlediği bir Türkiye anlatımı, AKP liderliğinin daha sonra “Milli olan-olmayan” ayrımını yapmak ve bu ayrım üzerinden yeniden saflaşmak için  kullandığı ham politika oldu.

Bu saflaşmanın egemen sınıf bloğunda kimler yer alıyor?

Şenol Karakaş: Askeri vesayetin İslamcı mağdurlarının temsilcileri, askeri vesayetin eli kanlı katilleriyle “milli bir cephe” kurmaya başladılar. Önce Ergenekon ve Balyozcular serbest bırakıldı. Hemen sonra Genelkurmay, MHP ve CHP’nin ulusalcı kanadıyla, Suriye politikasındaki değişikliğe bağlı olan yeni bir uzlaşma ilan edildi. Ardından çözüm süreci sabote edildi. Baro başkanları Erdoğan’ın sözcülüğünü yaptığı bu cepheye girdi, Vatan Partisi ve Doğu Perinçek, dolayısıyla darbeci askerlerin önemli bir kesimi bu cepheye girdi. ‘Milli olmayanların’ tehdidi, provokasyonları ve müdahaleleri altında olan Türkiye’nin milli çıkarları için, askeri vesayetin temsilcileriyle Erdoğan ve AKP liderliğinin en azından bir bölümü uzlaşma içindeler.

Bu uzlaşma sizce otoriter bir temelde mi gerçekleşiyor?

Meltem Oral: Kuşkusuz böyle. Bu uzlaşma, Türkiye’nin milli çıkarlarına aykırı olan her politik odağın, girişimin, aktivistin, siyasetçinin düşmanlaştırılmasıyla ve kaçınılmaz bir şekilde otoriter eğilimin artmasıyla elele ilerliyor. Örneğin, bu yaklaşım açısından Demirtaş bir projedir, ikide bir ABD’ye gidip gelmektedir, barış için imza veren akademisyenler, milli çıkarları tehlikeye düşürmektedir, örneğin CHP daha az millidir artık bu bakış açısına göre, cemaat küresel odakların bir oyuncağıdır, PYD’nin Rojava’da elde ettiği siyasi statüko ‘milli çıkarlarımız’ açısından “kırmızı çizgidir”. Bu yaklaşım, önceki yıllarda devletin laik temellerine karşı ilan edilerek yasaklanan tüm siyasi eğilimler gibi, önümüzdeki dönemde de devletin milli ve yerel çıkarlarına karşı olduğu için bir dizi eylem, hareket ve mücadelenin baskı altına alınmaya çalışılmasına neden olacak. Akademisyenlerin, sanki her yazılan metin öncelikle PKK’yi kötülemek zorundaymış, bu bir hukuki kuralmış gibi cadı avına maruz kalması bütünüyle “milli ve yerel olmayan” bir sese tahammülsüzlüğün bir göstergesi.

“Milli ve yerel olanlar” kusursuz bir uzlaşma içinde mi?

Şenol Karakaş: Hayır! Bunu söylemek doğru olmaz. Bu eksende bir cephe içinde bir araya gelenler, uzlaşsalar da tarihsel çelişkilerini bir kenara bıraksalar da, nihai olarak birleşme olanağına sahip değiller. MHP, ulusalcılar, Ergenekoncular yıllardır ‘şeriata karşı’ mücadele edenler bir yanda, darbecilere, askeri vesayete, 28 Şubat yasakçılarına karşı şekillenenler bir yanda. Liderlikler uzlaşabilse bile her iki kesimin kitlesel tabanları uzunca bir süre sallanacak, sarsılacak ve bu yeni saflaşmada apaçık bir sahtekarlık sezinleyecek. Bu, aynı zamanda AKP liderliği içinde 7 Haziran öncesinde olduğu gibi bir bölünme yaratacak. Mevcut AKP liderliği “Milli ve yerel olmayana” karşı mücadeleyi ve 2016 yılının reformlar yılı olacağı vaadini aynı anda savunuyor.

“Milli ve yerel olan” eksenine karşı nasıl bir politika öneriyorsunuz?

Meltem Oral: Bu, Gezi direnişine, Suriye’de Kürtlerin elde ettiği tarihsel kazanımlara bir tepkinin ve yolsuzlukların gizlenmesi için mecburi bir siyasal yön değiştirmenin ürünü olan bir devlet politikası. Önce bu konuda anlaşmak gerekiyor. Bu durum, AKP liderliğiyle AKP tabanındaki yoksulları ayıran, yolsuzlukla Ergenekon’un aklanmasına karşı uyarılarda bulunan, Türkiye’nin halklar çeşitliliğinin “milli olan” şablonunu darmadağın ettiğini politik kampanyalarla teşhir eden, Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkını ve Ermeni soykırımının kabul edilmesini politik mücadelenin turnusol kağıdı olarak gören ve neo liberal bir devlet bloğu uzlaşması olan “Millici-yerlici” koalisyona karşı mücadele eden bizler açısından sayısız fırsatın daha iyi değerlendirilmesi gerektiği anlamına geliyor. Milli ve yerli olandan demokrasi çıkmayacağını daha gür bir sesle teşhir edeceğiz.

Şenol Karakaş: Bu eksen inşa edilirken, yeni uzlaşmanın hem taraflarının kendi arasında hem de her tarafın tabanları arasında kafa karışıklığı yaşanırken, siyasal istikrarsızlık her seferinde daha da derinleşecek. 1 Kasım seçimlerinden sonra, “Milli olan adına savaşmayı tercih eden” Erdoğan, istikrarsızlığın daha da derinleşmesine neden oluyor. DSİP, kapitalizmin tüm görünümlerine, ekonomik saldırılarına, iklim ve enerji  alanındaki saldırılarına, savaşlara, ırkçılığa, cinsiyetçiliğe karşı daha etkili kampanyaları aynı anda yaparken, aynı zamanda “milli ve yerli olanın” sahtekarlık olduğunu, devletin çeşitli kesimleri arasındaki uzlaşmanın ideolojisi olduğunu teşhir edecek kampanyaları da yaygın bir şekilde örgütleyecek, batıda antikapitalist, kitlesel bir alternatfi inşa etme çabasını daha da hızlandıracak...

Bültene kayıt ol