DurDe mültecilere destek için yürüdü: “Hepimiz Suriyeliyiz, hepimiz Kürdüz”

12.09.2015 - 19:38
Haberi paylaş

Bugün dünyanın pek çok yerinde yapılan eylemlerle eşzamanlı olarak, İstanbul'da da Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe platformunun çağrısıyla toplanan aktivistler, Suriyeli mültecilerin talepleri için yürüdü. Kürt halkıyla dayanışma sloganlarının da atıldığı yürüyüş, aynı zamanda geçtiğimiz hafta gelişen faşist saldırılara karşı Batı'da yapılan ilk eylemlerden biri oldu.

Saat 17:00'de Beyoğlu'nda Tünel Meydanı'nda toplanmaya başlayan ırkçılık karşıtları, "Sınırları açın, iltica haktır! Misafir değil, mülteci!" pankartı açtı.

Buradan Odakule'ye yürüyen aktivistler, ellerinde Türkçe, İngilizce, Arapça, Almanca ve Ermenice yazılı dövizler taşıdı; Türkçe, Arapça ve Kürtçe sloganlar attı.

"Suriye halkı yalnız değildir", "Irkçılığa dur de", "Yaşasın halkların kardeşliği", "Bijî bratiya gelan", "Hepimiz Suriyeliyiz, hepimiz Kürdüz", "Barış hemen şimdi" ve "Faşizme karşı omuz omuza" sloganlarıyla yürünen eylemde Cizre'yle dayanışma vurgusu da öne çıkartıldı ve savaşa karşı barış savunuldu.

Odakule'de önce Suriyeli solcu aktivist Yassin Al Haj Saleh bir konuşma yaparak, Türkiye'de yaşayan bir grup Suriyeli mülteci adına Arapça bir açıklama okudu. Türkçesini DurDe aktivisti Hasret Saygı'nın okuduğu açıklamanın metni iki dilde şöyleydi:

"Suriyeli ve de Suriyeli olmayan tüm sığınmacılara gösterdiğiniz dayanışma için teşekkürler.

Sığınmacılar meselesi sadece Suriyelilerin değil Türkiyelilerin de meselesidir; Ürdünlüleri, Lübnanlıları, Iraklıları ve Avrupalıları da ilgilendiren küresel bir meseledir. Sığınmacıların siyasi ve hukuki olarak nasıl muamele gördüğü, o ülkenin vatandaşlarının kanunlar önündeki durumundan bağımsız değildir. Sığınmacıların haklarının korunmadığı bir yerde, vatandaşların hakları da garanti altında değildir; her an kısıtlanmaya açıktır.

Sığınmacılar konusu öncelikli olarak insani olmaktan ziyade, siyasi bir konudur. Şu an karşı karşıya olduğumuz sığınmacılar konusu, Suriye halkının faşist Esad rejimine karşı başlatmış olduğu mücadelenin bir yüzüdür. Bir hak mücadelesi olarak başlamış olan bu durum, içlerinde IŞİD gibi suç mekanizmalarının da olduğu tarafların artmasıyla birlikte bir iç savaşa dönüşmüştür. Bu savaşta, nicel anlamda Suriyelilerin ölümünün ve tehcirinin hala en büyük sebebi Esad rejimidir. Bu mücadelede Suriyeli sığınmacıları, mücadelelerinden ayrı ele almak yerine, kendilerini temsil etme ve söz söyleme haklarını savunmak, onlarla dayanışmak gerekir. Bu nedenle, Suriyeli sığınmacılar meselesinin öncelikli olarak siyasi bir mesele olduğunun altını çiziyoruz.

4 milyon Suriyeli, Kuzey Afrika’dan Güney Avrupa’ya, Irak’tan Batı Avrupa’ya devletlerin sınırlarını geçmiştir. Kendi ülkelerinde ölüm ve onursuz bir yaşam dışında bir fırsat bulamamış Suriyelilerin yaşamak için verdikleri bu çaba, günümüz dünyasında sınırların siyasi ve toplumsal gerçekliğinin sorgulanmasına yol açıyor.

İzmir'de eylem: “Mülteciler, hoşgeldiniz!”​

Sığınmacıları ihraç eden “başarısız devletler,” medya kanalları önünde insanlıklarını sergileyen “başarılı devletlerin” zıttı değil; artık bir alternatifini geliştirmenin zorunluluk olduğu ulus-devlet sisteminin farklı iki yüzüdür. Sığınmacılar, yasaları ve kurumlarıyla değişmemek için direnen güçlü devletler karşısında kendilerini meşru kılmak zorunda değiller.

Bu devletler, birer savaş kurumları oldukları ve gerek iç savaşların gerek birbirleri arasındaki savaşların gerçek sebepleri, göçün ve ölümün başlıca nedeni olduklarını itiraf ederek, kendilerini sığınmacılar karşısında meşru kılmak zorundalar.

Suriyelilerin kendi ülkelerinde özgür ve onurlu bir yaşama kavuşmaları için küresel bir dayanışmaya ihtiyacı var. Suriye’de, Suriyelilerin son 4 yıldır başlarına gelenler bu dünya düzeninin değişmesi gerektiğinin kanıtıdır, çünkü var olan bu düzende Suriye’de olanların başka bir yerde olmaması için hiç bir sebep yok.

Tekrar teşekkürler."

شكرا لكم على التضامن مع اللاجئين، السوريين وغير السوريين

قضية اللاجئين ليست قضية سورية فقط، إنها أيضا قضية تركية، مثلما هي قضية لبنانية وأردنية وعراقية، قضية أوربية كذلك، وعالمية. وهي قضيتكم في بلدكم، بقدر ما هي قضية السوريين. شكل التعامل الحقوقي والسياسي مع اللاجئين ليس منفصلا كثيرا عن حقوق سكان البلد. حين حقوق اللاجئين متواضعة، من غير المتوقع أن تكون حقوق سكان البلد مصانة ومضمونة.   

لكن هذه المشكلة مشكلة سياسية أولا، وليست مجرد شأن إنساني. وهي وجه من الصراع السوري الذي بدأ كثورة ضد نظام طغيان، تحولت إلى حرب أهلية، ثم إلى حرب متعددة الأطراف، تشارك فيها قوة إجرامية مثل داعش، لكن لا يزال نظام بشار الأسد الفاشي هو المسبب الأول للموت والتهجير في سورية.   

هذا للقول إن اللاجئين لا ينفصلون عن قضيتهم، وإن التضامن معهم يمر عبر الاعتراف بحقهم في قضيتهم وفي تمثيلها وتمثيل أنفسهم.

قطع أكثر من 4 ملايين لاجئ سوري المسافات والحدود بين البلدان، بين شمال أفريقيا وشمال أوربا، بين العراق وغرب أوربا. هذا يقول إنهم لا يفكرون في الدول وحدودها كوقائع سياسية واجتماعية ملزمة. ليسوا مضطرين في ترحالهم دوما، لكنهم يبحثون عن فرص للحياة لا يمكن إنكارها عليهم، ولا تتوفر لهم في سورية غير فرص للموت، أو لحياة غير كريمة.

وليست "الدول الفاشلة" المصدرة للاجئين نقيض "الدول الناجحة" التي تستعرض إنسانيتها أمام وسائل الإعلام. الدول الفاشلة والدول الناجحة وجهان للدولة- الأمة التي صار مطلوبا تطوير أشكال بديلة عنها. ليس اللاجئون هم المطالبون بتبرير أنفسهم كغرباء ضعفاء أمام دول قومية قوية لا تريد تغيير شيء في تكوينها ودساتيرها ومؤسساتها، بل هذه الدول هي التي يجب أن تبرر نفسها أمامهم، وتعترف أنها كمنظمات سياسية حربية مسؤولة في تكوينها ذاته عن الحروب الأهلية والحروب بينها، وعن اللجوء والموت، وأن تظهر استعدادا للتغير، وهي تستضيف أولئك الوافدين.

وبينما يحتاج السوريون إلى مساعدة عالمية كي يعيشوا حياة حرة كريمة في بلدهم، فإن العالم كله مدعو لأن يتغير كي لا يكون ما جرى للسوريين طوال أربعة سنوات ونصف ممكنا في أي بلد آخر.
شكرا لكم من جديد.

Daha sonra DurDe Platformu adına Gonca Şahin basın açıklaması yaptı.

Açıklama şöyleydi:

Değerli basın mensupları,

Bugün burada Türkiyeli ve Suriyeli aktivistler olarak, mültecilerle dayanışmak için, dünyanın 40’tan fazla kentinde sokaklara çıkan dünya halklarıyla eş zamanlı olarak toplandık. Halkların Türkiye ve Ortadoğu’da savaş politikalarının ve baskıcı rejimlerin kurbanı olmaya devam ettiği şu günlerde, ulus devletlerin ırkçı, ayrımcı ve göçmen düşmanı politikalarına karşı oluşan uluslararası dayanışma hareketi, mücadele azmimizi ve birlikte yaşama irademizi güçlendiriyor.

En son geçtiğimiz günlerde 3 yaşındaki Alan Kurdi’nin kıyıya vuran cesedi devletlerin mülteciler konusundaki ikiyüzlülüğünü çok açık bir şekilde gözler önüne sererken, Avrupa halkları ve mülteciler arasındaki dayanışmayı yükseltti.

Türkiyeliler olarak bizler ise yaklaşık 4 yıl önce Suriyelilere “Hoş geldiniz” demiştik. Bu yıl itibariyle, Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin sayısı 2 milyonu aştı. Suriyeli sığınmacılar korkunç bir savaş ortamından, Esad diktatörlüğünün bombardımanlarından, IŞİD’in katliamlarından, infazlardan, tecavüzlerden ve açlıktan kaçıyor.

Bu zaman içerisinde Türkiye toplumunun duyarlı bir kesimi sığınmacılarla dayanışmayı seçerken, başka bir kesimi de Suriyelileri günah keçisi ilan edip, nefret söylemlerinin ve ırkçı saldırıların hedefine koymayı tercih etti. Ana akım siyasi partilerin çoğu ise Suriyelileri siyasi çekişmelerde bir koz olarak kullanıp, mültecilere yönelik saldırılara, linç ve kundaklama girişimlerine zemin hazırlarken, bu tür saldırılara da göz yumuyor. Bugüne kadar saldırganlardan hiç biri ceza almadı. 

Hükümet bir süredir Suriye sınırında sürdürdüğü “açık kapı politikası”nı askıya almış durumda. Türkiye’ye sığınan mülteciler, uluslararası sözleşmelerde tanımlanan “mülteci” statüsüne sahip olmadan, “misafir” olarak kabul ediliyor. Mülteci statüsünün olmadığı bir hayat korkuyla, güvencesiz ve insan onuruna yakışmayan bir hayatı sürdürmek; bilinmeyen bir tarihte geri gönderilebilme ihtimalinin olması demek.

Mültecilerin barınma, eğitim ve iş bulma gibi konulardaki sorunları her geçen gün artıyor. Yaşamını idame ettirmek üzere kayıt dışı sektörde iş arayan ve güvencesiz olarak düşük ücretlerle çalışan çok sayıda Suriyeli mülteci bulunuyor. Çalışmak zorunda kalan ve eğitim hayatından kopan mülteci çocuklar çok küçük yaşlarda emek sömürüsünün mağduru oluyor. İçişleri Bakanlığı'nın yeni aldığı bir karara göre ise Suriyeli sığınmacılar, artık bulundukları ilin dışına çıkamayacak. Bu kararla, devlet mültecilerin en temel insan haklarından olan serbest dolaşım hakkını da ihlal etmiş oluyor.

Türkiye'deki kötü yaşam koşulları mültecileri Türkiye-Yunanistan hattındaki ölüm yolculuğuna itiyor. Avrupa'ya ulaşmak ümidiyle Türkiye ve Yunanistan arasında ölüm riskini göze alan mülteciler, daha güvenli bir ortamda, insanca yaşama ve çocuklarına daha güzel bir gelecek sunma umuduyla kaçıyor.
Bizler Suriyelileri ve tüm diğer mültecileri kardeşimiz olarak görüyoruz.  Asimilasyoncu devlet politikalarının çok dilli, çok etnisiteli, çok kültürlü toplum yapısını tektipleştirdiği, hayatlarımızı çoraklaştırdığı bu topraklarda, Suriyeliler yaşamlarımızı zenginleştiriyor. 

Daha güzel bir yaşamı birlikte inşa edebiliriz. İnsan haklarına duyarlı tüm kesimleri, mültecileri, temel insan haklarını garanti altına alarak, birlikte bir yaşamı inşa edeceğimiz kardeşlerimiz olarak görmeye çağırıyoruz. 

Türkiye devletini, Suriyelileri “misafir” olarak gören tutumunu değiştirmeye, “mültecilik” statüsünü tanımaya ve çalışma hakkını garanti altına almaya çağırıyoruz. Hangi etnik kimlikten veya inançtan olursa olsun,  savaşların sürdüğü Suriye ve Irak gibi komşu ülkelerden Türkiye’ye sığınmak isteyen herkes için “açık kapı” politikasına geri dönülerek, pasaporta gerek olmadan sınırların açılması, sığınmacıların sınırda maruz kaldığı şiddet olaylarına derhal son verilmesi için çağrıda bulunuyoruz.

Sınırları açın, iltica temel bir insan hakkıdır!
Suriyeliler kardeşimizdir!

DurDe Platformu

Bültene kayıt ol