Arap Baharı yeniden doğabilir mi?

26.02.2015 - 12:45
Haberi paylaş

Suriyeli sosyalist Joseph Daher ve Mısırlı sosyalist Semih Necip, Londra'da Arap Baharı’ndan dört yıl sonraki durumun değerlendirildiği bir konferansta konuştular.

İngiltere’de yayımlanan Socialist Worker gazetesinde Nick Clark yazdı:

2010’un sonunda Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da patlak veren ayaklanmalar, tüm dünyada, daya iyi bir toplum isteyen insanlara ilham verdi. 

Ama “Arap Baharı”ndan dört yıl sonra, bu devrimler ya oldukça gerilemiş ya da ezilmiş bulunmakta. Mısır’da, Abdülfettah el-Sisi’nin askeri diktatörlüğünün öncülüğünü yaptığı bir karşı-devrim, her türlü muhalefeti şiddetle engelledi.

Ve Suriye’de devrim, Özgür Suriye Ordusu’nun bölünmüş askeri birlikleri, Suriye rejimi ve korkunç seviyede mezhepçi İslamcı IŞİD arasında kanlı ve görünüşe göre bitmek bilmeyen bir iç savaşa dönüştü.

Bu ay başında Mısır Dayanışma İnisiyatifi’nin Londra’da düzenlediği konferans bu çerçevede gerçekleşti.

Suriye Devrimci Sol Akım aktivisti olan Joseph Daher, konferansta, Beşar Esad rejiminin devrimi bölme girişimlerinin IŞİD’in büyümesine nasıl yol açtığını anlattı:

“Suriye rejimi, devrimi bir Sünni ayaklanma olarak göstermeye çalıştı” dedi. “Bu, Suriye devriminin demokratik seküler aktivistlerini ezdi.”

“Aynı zamanda, hapishanelerdeki gerici Selefi kişi ve grupları serbest bıraktı. Bu, IŞİD’in Suriye’de büyümesine imkân sağladı.”

Joseph, mezhepçiliğin kasıtlı olarak teşvikinin, dindar gruplar arasındaki çatışmayı yüzyıllardır süren anlaşmazlıkların bir sonucu olarak görmenin yanlış olduğunu kanıtladığını söyledi.

“Mezhepçilik, Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da tarih boyunca var olduğuna inanılan bir şey” dedi.

Anlaşmazlık

“Sünniler ve Şiiler arasındaki nefretin 1000 yıl önceki bir anlaşmazlıktan kaynaklandığı ve bu nedenle Irak ve Lübnan’da olanların bunun bir sonucu olduğu” fikriyle alay etti.

Tersine, mezhepçiliğin, “her türlü toplumsal sınıf perspektifini bir kenara atmak için egemen sınıf ve burjuvazi tarafından kullanılan bir politika” olduğunu savundu.

Ayrıca, özellikle Irak’ta, IŞİD’in büyümesinin sorumlusu olarak Batı emperyalizminin etkilerini gösterdi.

“Kuran’a ve yüzyılların tarihine bakabilirsiniz; bazı ırkçıların yapmaya çalıştığının aksine, IŞİD’in bir nedenini bulamazsınız” dedi.

“Ama bu kökenleri bilhassa Batı emperyalizminde bulabilirsiniz.

Irak’ın tarihine bakmadan IŞİD’i anlayamayız. On yıllık yaptırımları ve Irak toplumunun dokusunu tamamen mahveden 2003’teki İngiliz-ABD işgalini unutamayız.

ABD’nin politikası, Irak’ta mezhepçi bir politik sistem oluşturmak üzerineydi. Ve ABD, sendikalıları bastırarak ve neoliberal politikalar uygulayarak devasa bir rol oyandı.”

Joseph, ABD’nin desteklediği Nuri el-Maliki rejimine karşı oluşan halk hareketinin farklı dinî hatlardaki Iraklıların birleşmesine olanak tanıyabilecek olduğunu söyledi.

“Fakat mevcut hareket ezildiğinde, IŞİD devreye girme imkânı yakaladı. 2011 ve 2013 arasında Irak’ta farklı halk hareketleri vardı” dedi. “Bu hareketler, farklı toplumsal grupların dahil olabileceği bir tür ulusal perspektif yaratmaya çalıştı.

Ama bunlar mezhepçilikle ve Maliki’nin özellikle Sünni azınlığa yönelik baskısıyla ezildi.

Halk hareketinin ezilmesinden sonra IŞİD büyümeye başladı. IŞİD, azınlık olan Sünnilerin hayal kırıklığı yaşayan bir kısmının ilgisini çekmeyi başardı.”

Joseph, bu sebepten, IŞİD’le mücadelenin, aynı zamanda emperyalizmle ve başkaldırıyı ezmek için mezhepçiliği kullanan rejimlerle de mücadele olduğu kanısında.

“IŞİD’le savaşmanın yolu, kesinlikle onu bombalamak değil. Zaten IŞİD kısmen böyle doğdu –Batı emperyalizmi ve Batı bombalarıyla. IŞİD’le mücadele basitçe IŞİD’e indirgenemez –bir yandan da bölgemizdeki rejimlerle mücadele etmeliyiz.”

Mısır en güçlü rejim. Burası ayrıca devrimci muhalefetin gücünün en çok geliştiği yerdi.

Mısırlı devrimci sosyalist Semih Necip de konferansta konuştu. Semih, IŞİD’in ve mezhepçiliğin yükselişe geçişinin, devrimlerin ilerlemesindeki başarısızlık ile ilgili olduğu konusunda Joseph ile hemfikir.

Semih, Mısır devriminin yenilgisinin IŞİD’in büyüyebilmesinin sebeplerinden biri olduğunu anlattı. “IŞİD, karşı-devrim koşullarında ortaya çıktı; yenilmiş devrimlerin ortamında belirdi” dedi.

“Bu devrimler amaçlarına ulaşamadığı için IŞİD’le karşı karşıya kaldık. Bir tarafta Sisi ve diğer tarafta IŞİD’de gördüğünüz zulüm tiyatrosu arasında bir bağlantı var. O [Sisi] şiddetini ve dehşetini arttırdıkça ötekiler de şiddetini ve dehşetini arttırıyorlar.”

Sisi rejimi, Mısır’daki Kıptî Hristiyanları ve Müslümanları bölmek için, IŞİD’in Irak ve Suriye’de gerçekleştirdiği vahşeti suçlu gösterebiliyor. Ayrıca, muhalefete karşı uyguladığı baskıcı tedbirleri gerekçelendirmek için de onları [IŞİD’i] kullanıyor.

“Argüman basit ve Sisi bunu çıkıp açık açık söylüyor” diyor Semih.

“Sisi şöyle diyor: ‘Suriye gibi olmak ister misiniz? Suriye’de Hristiyanlara olanlara bakın. Irak’taki Hristiyanların çoğu ya oradan ayrıldı ya da öldürüldü.’”

Tehdit

“İşte bu yüzden Sisi neredeyse bütün konuşmalarında Kıptîlerden ve Kıptîleri koruyan ordudan söz ediyor. İslamcıların ulusal birliğe karşı bir tehdit olduğunu söylüyor.

Bu sebeple, devrim için merkezi öneme sahip bir şey yok edildi –Mısır devriminin mezhepçilik karşıtı, seküler yanı.

Rejime karşı olan herkes IŞİD’le ilişkilendiriliyor. Açıkça şöyle diyorlar: ‘Evet, şu anda pek demokratik değiliz. Güvenlik sorunumuz var, ortada terörizm var. Ve bu tehditle başa çıkmamızın tek yolu ordunun işini yapmasına izin vermek.’

Bu yüzden yalnızca Müslüman Kardeşler IŞİD değil, orduya karşı duran herkes IŞİD.

'Demokratik haklar istiyoruz, işçi hakları istiyoruz' demeye çalışan herkes IŞİD, herkes Müslüman Kardeşler, ve hepsi ülkeyi yok etmeye çalışıyorlar.”

Semih’e göre yapılacak şey, devrimci hareketi tekrar canlandırmak için uğraşmak:

“Devrimin ilk günlerinde büyük gösterilerin temel özelliklerinden biri, Hristiyanların bu olaylardaki merkezi rolüydü.

Bu, şu demekti: Hareketin bir seküler demokratik tarafı vardı ve bu özellik, örneğin İslamcılar tarafından bu iki halkın bölünmesini imkânsız kıldı.”

Semih’e göre, Sisi rejiminin vahşetine rağmen onunla mücadele etmek mümkün; bu askeri rejim göründüğü kadar da güçlü değil:

“Karşı-devrimin başı dertte. Karşı-devrim, Mısırlı insanlara, Müslüman Kardeşler’e ve diğer muhalif güçlere karşı bu şiddeti uygulayabiliyor.

Ama Sisi tamamen eski rejime bel bağlıyor. Bu, onun için ciddi bir problem. Devrime sebep olan tam da bu mekanizmaydı.”

Ayrıca, Mısırlılar, 2011’in olaylarını da unutmadılar. “Yüzbinlerce genç insan gerçek bir devrimi yaşadı. Bu deneyim uçup gitmedi” dedi Semih.

Dert

“Ve devamlı gerçekleşen patlamalar görüyoruz. Bu patlamalar, rejimin başı dertte olduğu için yaşanıyor. Örneğin Mısır devriminin başlangıcının yıldönümünde, Kahire’nin bir işçi sınıfı bölgesinde, onbinlerce genç insanın gerçekleştirdiği gösteriler vardı.

Gösteriler beklenenden o kadar büyüktü ki polis hatlarını kırmayı başardılar –2011’deki ilk devrimden sonra ilk kez bu oldu.”

Fakat tehlikeler de mevcut. Mısır devleti, yıldönümü gösterilerine vahşice yanıt verdi.

Polis protestocuların üstüne saçma yağdırırken, nişancılar da helikopterlerden ateş açtılar. En az 18 kişi öldü.

Semih’e göre, bu durum, geçtiğimiz devrimde yapılan hatalardan ders almamız gerektiğini gösteriyor.

“Bir sonraki devrim için yapmamız gereken çok fazla politik hazırlık var” diyor. “Bu devrimin yeni bölümleri gelecek, ve bir sonraki devrimde başarılı olacaksak hatalarımızdan ve zayıflıklarımızdan ders almamız gerek.”

(Türkçe'ye Özge Karakale çevirdi)

Bültene kayıt ol