Syriza-AB anlaşması: Borçtan fazlası (Alex Callinicos)

24.02.2015 - 21:05
Haberi paylaş

Yunanistan’ın radikal sol Syriza’nın liderliğindeki hükümeti ile Avrupa Birliği maliye bakanları arasında gerçekleşen tartışma sonucunda varılan anlaşmanın aslında özgün bir yanı var.

Uzayan görüşmeler, yeniden yapılan toplantılar ve çekişmelerde bir tuhaflık yok.  

Ancak bu tür durumlarda, taraflar genellikle nihai anlaşmayı muğlak terimlerle anlatırlar ki böylece herkes kendisinin zafer kazandığını iddia edebilir. Yunanistan Maliye Bakanı Yanis Varoufakis, “yapıcı belirsizlikten” bahsederek anlaşmayı bu şekilde çevirmeye çalıştı.

Üstelik Varoufakis, nefret edilen Troyka’nın (Avrupa Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası ve Uluslararası Para Fonu –yani kendisinin sadece birkaç gün öncesine kadar reddettiği kurumlar) gözetimi altında Yunanistan’ın “kurtarma paketi”ni yenileme başvurusunda bulunmaya mecbur bırakılmasına rağmen bunu yaptı.

Varoufakis’in asıl hasımı olan Almanya maliye bakanı Wolfgang Schauble ise tam tersini yaptı. Anlaşma yapıldıktan sonra Syriza’nın yarasına tuz basarcasına tekrar ve tekrar şöyle dedi: “Yunanistan hükümeti, kendisine oy verenlere bu anlaşmayı açıklamakta kesinlikle çok zorlanacak.”

Peki Almanya neden bu kadar sert davranıyor? Kesinlikle para yüzünden değil. Aslında hiç kimse Yunanistan’ın 249 milyar pound tutarındaki devasa borcunu gerçekten ödeyebileceğine inanmıyor. Bu tutumun nedeni borcun mümkün hâle getirdikleri. Akademisyen Slavoj Zizek’in söylediği gibi “asıl amaç, borcun belirsiz bir süre boyunca devam etmesi ve böylece borçlunun sürekli bağımlı hâle gelmesi ve borç verenin borçlu üzerindeki üstünlüğünün sürmesi”.

Schauble’nin üst düzey yetkililerinden birisi, Financial Times gazetesine şunları söyledi: “Eğer borç indirimi tartışmasında daha ileri gidersek, Avrupa’da artık reform olmaz. Eğer bu yolda devam edersek, Fransa cumhurbaşkanlığı sarayında ve muhtemelen Roma’da sevinçli kutlamalar olacak”.

Diğer bir deyişle, Almanya’nın kaygılandığı konu, Yunanistan, İrlanda, İspanya ve Portekiz’e dayatılan neoliberal reformlar programının devam etmesi.

Pazarlık 

Almanya ve Avrupa Birliği (AB) bu reformları, Mart 2012 Mali Anlaşması temelinde AB aracılığı ile genelleştirmeye çalışıyor. “Reform” bu bağlamda kamu hizmetlerinde kesinti ve özelleştirme, işçilerin kolektif pazarlık gücünü zayıflatmak vb. anlamına geliyor.

“Reform”un ne olduğunu sabitlemenin arkasında bir dizi motivasyonun karışımı yatıyor. İngiltere’de gördüğümüz gibi, egemen sınıfın krize verdiği tepkilerden birisi, onu neoliberalizmi radikalleştirmek üzere kullanmak oluyor; zaten krizin ilk baştaki nedeni olan “serbest” piyasanın egemenliğini sağlamlaştırmak için toplumları yeniden yapılandırmak.

Fakat savunma amaçlı motivasyonlar da var. 2000’lerde Alman egemen sınıfı, uzun süreden beri devam eden bir ekonomik durgunluktan çıktı ve ücretleri düşürerek ihracat ekonomisini yeniden inşa etti.

Şimdi de kriz ile birlikte dağılan ekonomilerin, mali yönden AB tarafından garanti altına alınmış hükümetlerin müdahalesi ile kurtarılması durumunda bu modelin yıkılmasından korkuyorlar. 

Dolayısıyla buradaki motivasyon, kurtarma paketlerini Almanya modelini genelleştirmek için kullanmak. Asıl olarak, emeğin maliyetinin çok daha düşük olduğu doğu Asya ekonomileri ile rekabet eden Güney Avrupa’da, bu, yaşam standartlarının vahşice düşürülmesi anlamına geliyor.

Syriza’nın seçim zaferi, bu projeye yönelik ölümcül bir tehdit oluşturuyor. Eğer tasarruf tedbirleri Yunanistan’da reddedilirse, bu, İspanya’daki yeni radikal sol hareket olan Podemos’a büyük bir ivme kazandıracak ve Avrupa’nın diğer yerlerinde daha büyük bir direnişi cesaretlendirecektir.

Dolayısıyla sadece Syriza’nın yenilmesi yeterli değil, onun yenildiğinin herkes tarafından görülmesi gerekiyor. Tabii ki onu destekleyen halk yığınları, cuma günü yapılan anlaşmadaki umut ışığına dikkat çekiyorlar.  

Avrupa Grubu'nun onayına sunması gereken reformlarda Varoufakis için bir esneklik payı olabilir. Ve belki de Yunanistan’ın biraz daha fazla harcama yapmasına izin verilebilir.

Öyle olmasını umalım. Fakat Almanya’nın Yunan bankalarında güçlü bir silahı var ve o da bankalardan kaçan para. Geçen hafta Avrupa Merkez Bankası, bu bankaları hayatta tutan yardımı kesmekle tehdit etti.  

Financial Times gazetesi, kıdemli bir uluslararası bankacıdan şu alıntıyı yaptı: “Onları her konuda sıkıştırıyorlar; onları boğmak, sonlarının yaklaştığının, dizlerinin üzerine çökme zamanlarının geldiğinin farkına varmalarını sağlamak sistemin bir parçası”.

Bu, hiçbir şekilde mücadelenin bittiği anlamına gelmiyor. Fakat tasarruf tedbirlerinin AB ile görüşerek sonlandırılabileceği yanılsamasının sonu olmalı. Sadece kitlesel bir mücadele bu politikaları yenilgiye uğratabilir.

Alex Callinicos

(Türkçe'ye Arife Köse çevirdi)

Bültene kayıt ol