Batı ile Rusya arasındaki gerginlik: Soğuk Savaş II

03.04.2018 - 09:27
Haberi paylaş

Emperyalizmin çok boyutlu bunalımı, yeni bir soğuk savaş dönemini mi başlattı? ABD ve müttefikleriyle Rusya arasındaki gerginlik hangi sonuçlara yol açabilir?

İngiltere’nin Salisbury kentinde eski çift taraflı ajan Sergey Skripal ve kızına suikast, büyük bir diplomatik krize yol açtı. Sinir gazı nedeniyle meydana gelen ölümlerden Putin’i sorumlu tutan İngiltere, Rus diplomatları sınır dışı etme kararı aldı. Avrupa Birliği, kendisinden ayrılan İngiltere ile birlikte tutum alırken, AB’yle arası iyi olmayan Trump yönetimi de müttefiki Avrupa devletleriyle kol kola girdi.

ABD ve müttefiklerinden oluşan 20 devlet ülkelerindeki Rus diplomatların bir bölümünü sınır dışı edecek. Batı kapitalizminin askeri örgütlenmesi NATO, temsilci olarak görev yapan 7 Rus diplomatın akreditasyonunu iptal edip, yenilerinin başvurusunu reddetti. Böylece Rusya’nın NATO’daki delegasyonu üçte bir azaltılırken, bunun Rusya’ya bir mesaj olduğu, “davranışlarının maliyeti ve sonuçları olacağı” söylendi.

Suçlamaları reddeden Rusya, aynı sayıda ABD diplomatını sınır dışı etme kararı alarak, Batı kapitalizmine misliyle diplomatik yanıt vereceğini açıkladı.

Bütün bunlar, aslında kendini bir süredir birçok yerde ve olayda hissettiren Soğuk Savaş’ın yeniden hortladığı kanısı doğurdu.

Soğuk Savaş nedir?

İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Hitler Almanya’sı yenilmiş, ABD ve müttefikleri zaferle çıkmıştı. Savaş Rusya’daki stalinist rejimin dünyanın üçte birini kontrol eder hale gelmesiyle sonuçlanırken, Avrupa’yı aralarında paylaşan birbirilerine rakip ve düşman iki emperyalist blok arasındaki askeri mücadele Soğuk Savaş halini aldı. Batı kapitalizmi, NATO gibi birçok kurum yaratarak Doğu Bloku’nun karşına çıkarken, stalinist rejimler de kendilerini batıya kapatıp askeri harcamalara büyük kaynaklar aktararak karşı kurumlarını oluşturdu.

1989’da Doğu Avrupa’da stalinizmin yıkılması ile biten Soğuk Savaş, milyonlarca kişinin hayatını kaybettiği iki dünya savaşı kadar kanlı bir dönemdir. Farkı, bugün G-8 olarak karşımıza çıkan dünyanın en zengin ve güçlü kapitalist devletlerinin birbirleriyle doğrudan değil, dünyanın geri kalan bölgelerinde destekledikleri güçlerle savaşmaları. Kamboçyalılar, Kongolular, Etiyoplılar ve Somalililer için bu sıcak bir savaştı. 1945-1989 yılları arasındaki Soğuk Savaş, 1965’te Küba’da Domuzlar Körfezi kriziyle üst noktasına varan nükleer savaş tehdidini de gündemine getirmiştir.

Küresel kapitalizmin insanlığa “armağan” ettiği Soğuk Savaş II’nin ne denli kanlı olduğunu Suriye savaşından biliyoruz. İlk Soğuk Savaş’tan farkı iki emperyalist bloğun sınırları ayrışmış değil Ukrayna’da görüldüğü gibi içi içe geçmiş olması.

Soğuk Savaş II’nin temeldeki nedeni 2008 küresel ekonomik krizinden sonra ortaya çıkan durum, ABD’nin dünya ticaretindeki payı gibi askeri ekonomisinin gerileyişi. Trump’ın ticaret savaşı gibi casus krizi de bu sürece verilmiş yanıtlar.

Seçildiği günden bu yana Rusya ile işbirliği yapmakla suçlanan Trump, Putin’in arkadaşı Tillerson’u kovup, dış politikanın başına eski CIA başkanını getirdi. Böylece Cumhuriyetçi Parti’nin aşırı sağ kanadı dünyanın en büyük askeri gücünü tam yönetir hale geldi. Her türden kitle imha silahı konusundan rakibinden kat be kat güçlü ABD kapitalist sınıfının siyasal tercihlerinin yön verdiği yeni Soğuk Savaş dünya işçi sınıfı ve ezilen halklarının aleyhinedir.  

Aleyhimize çünkü Soğuk Savaş II, bir ekonomik krize ve yeni savaşlara yol açabilir. Bunların bedeli bizlere ödetilmek istenecektir.

Uluslararası Sosyalizm Akımı, Soğuk Savaş yılları boyunca ‘Ne Washington Ne Moskova’ sloganıyla iki kapitalist bloka karşı çıkarak, işçi sınıfının bağımsız mücadelesini savundu. Bu slogan, bir kez daha güncel bir küresel tutum haline geliyor.

Peki ya Türkiye?

Düne kadar Türkiye, NATO üyesi olarak ABD emperyalizminin en sadık “ortaklarından” biriydi. Afganistan ve Irak yenilgisi sonrası ABD, Ortadoğu’da gerileyen bir güç halini alırken, Rusya ve bölgenin hegemon devletleri bu boşluktan faydalanarak etki alanlarını geliştirmek istedi. 

Bölgesel güç olmayı hedefleyen 15 yıllık Ak Parti hükümeti, bir yandan İncirlik, Diyarbakır ve Malatya’daki üslerini ABD’ye açarken, öte yanda ABD merkezli koalisyonda yer alan YPG’ye karşı Suriye’de müdahale başlattı. Erdoğan ve Putin dostluğu ilerlerken, S-400 füze sistemi anlaşmasıyla birlikte iki ABD ve NATO arasındaki gerginlik had safhaya çıkmıştı.

Türkiye de ABD ve müttefikleri gibi İngiltere’deki suikastı kınarken, Rus diplomatları sınır dışı etmeye kalkmadı. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ABD karşıtı bir söylem tutturan hükümet, her fırsatta batı blokunun bir parçası olduğunu vurgulayarak ABD’nin Suriye’de kendisini müttefik olarak kabul etmesini istiyor. Bu, yerli ve milli ittifakın, emperyalizmle kökten kavgasının olmadığını, sadece bu güç merkezleri tarafından tanınır hale gelmek istediği gösteriyor. İki emperyalist blok arasındaki çelişkilerden faydalanmak isteyen milliyetçilerinin değişmez tercihi, her zaman ABD emperyalizmi olmuştur.

Trump ya da Putin, iki zorbanın da hegemonya arzusu ve Soğuk Savaşı, Türkiye işçi sınıfının ne denli aleyhine olduğunu sınırlarda sürmekte olan gerginlik ve çatışmalarla bizzat görüyoruz. Burada ve her yerde, dünyayı silaha ve yoksulluğa mahkum edenlere karşı birleşmenin ve örgütlenmenin zamanı.

Volkan Akyıldırım

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol