İran’da yoksullar ayaklandı

02.01.2018 - 08:57
Haberi paylaş

2018’e İran’ın Meşhed kentinde başlayan ve kısa süre içerisinde tüm ülkeye yayılan kitle gösterileriyle girdik.

28 Aralık günü yapılan ilk eylemlerin içeriği, ekonomik gidişata karşı itirazdan ibaretti. Gösteriler başta, şu anda iktidarda bulunan rejimin “reformcu” kanadına karşı daha sert muhafazakârların inisiyatifiyle yapıldı. Ancak kısa sürede kontrolden çıktı ve egemen sınıf içi çekişmenin her iki kanadını da karşısına alan, tüm siyasi düzeni protesto eden kitlesel eylemlere dönüştü.

İran rejiminin içgüdüsel tepkileri, tıpkı Arap Baharı’nda diğer diktatörlerin yaptığı gibi veya Gezi direnişine Tayyip Erdoğan’ın verdiği yanıt gibi oldu. Çeşitli devlet sözcüleri gösterilerin arkasında “dış güçlerin” olduğunu iddia etti. Sosyal medya ve internet erişimi kısıtlandı. Tüm şehirlerin merkezine kolluk kuvvetleri konuşlandırıldı. İlk 5 günde 15 gösterici polis şiddeti sonucu yaşamını yitirdi. Protestolar başladıktan birkaç gün sonra açıklama yapan Cumhurbaşkanı Ruhani ise “insanların eleştirilerini dile getirme hakkı” olduğunu söyleyerek tansiyonu düşürmeye çalışıyor.

Arap Baharı’nın ruhu

Gösterilerin kalbinde, bundan 7 yıl önce Tunus ve Mısır’da başlayıp tüm bölgeye yayılan devrimlerin talepleri bulunuyor. Kirmanşah’ta sokağa çıkanlar “Ekmek, özgürlük, adalet” sloganları atıyor, bir başka kentte “İran’da serbest olan nedir? Hırsızlık ve adaletsizlik” diye bağırılıyor. İran’da gösterilerden önce fiyatlarda muazzam bir artış oldu. Yumurtanın fiyatı bir haftada iki katına çıktı. ABD ile 2015’te varılan Nükleer Anlaşma’nın beklenen ekonomik iyileşmeyi getirmemesi, insanlarda hayal kırıklığı oluşturdu. Ülkede gençler arasında işsizlik oranı %40. Halk son 10 yılda %15 yoksullaştı. Özelleştirmeler ve güvencesiz işler, işçi sınıfının gitgide daha kötü koşullarda yaşamasına yol açarken, ekonomide devlet adamlarına bağlı tekellerin ve yolsuzluk yapanların hükmü geçiyor.

Dış politika eleştirisi

Eylemciler aynı zamanda dış politikayı da eleştiriyor. Bölgesel etkiye sahip altemperyalist bir güç olan İran, son birkaç yılda hem ABD işgali sonrasının Irak’ında hem Arap Baharı’yla başlayan ayaklanmanın ardından iç savaşa sürüklenen Suriye’de, hem de Suudi ablukasına karşı Husilere verdiği destekle “sahada” son derece etkin bir oyuncu hâline geldi. Bu bölgesel ittifakların arkasında Çin ve Rusya’nın desteği de bulununca, bu “eksen” ABD ve Batı emperyalizmine karşı bölgenin bazı yerlerinde üstünlüğü ele geçirdi.

Suriye Devrimi canlı ve hareketliyken, rejim karşıtları arasında kendilerine en iyi desteğin ne olacağı konusunda farklı görüşler mevcuttu. Batı’nın müdahalesi, silah yardımı gibi opsiyonlar masadaydı. İran halkının bugünlerde giriştiği eylemler ise mücadele edenler arasında enternasyonal bir bağın nasıl kurulabileceğini gösterdi. Sokağa çıkanlar, İran’ın diktatör Esad’a desteğini kesmesini talep ederek, kendi hükümetlerine karşı Suriye halkının müttefiki olacak şekilde mücadele ediyorlar.

Bunun yanı sıra, örneğin İran’ın Filistin halkının haklı davasının da eleştiriye konu olduğu yerlerde, sloganlara milliyetçilik, hatta zaman zaman Arap düşmanlığının da karıştığını gözlemlemek mümkün.

Kitle hareketleri ve mücadele içinde mücadele

Zaten her kitle hareketinde olduğu gibi, İran’da kendiliğinden büyüyen eylemlerin içinde farklı görüşler birbiriyle mücadele ediyor. Örneğin, İran’ın Batı destekli seküler diktatörü Şah Rıza Pehlevi’yi övüp monarşiyi özleyenlerin sloganları da duyuluyor. Tam da bu yüzden, İran solundan farklı unsurlar, solun eylemlerde daha fazla yer alıp etkisini hissettirmesi gerektiğine dair açıklamalar yaptılar.

Meseleye Türkiye’den bakanlarda ise bu karmaşık ilişkiler bütününü ve mücadele içindeki mücadeleyi anlamaktan uzak yorumlar dikkat çekiyor. Eylemlerde ilk günden “ABD’nin parmağını” arayıp ihtiyatlı durmak gerektiğini savunanlardan, açıkça İslam Cumhuriyeti’ni savunan Türkiyeli “laikçi” yazarlara kadar geniş bir skala, böylesi tuzaklara düştü.

Bu görüşlerin arka planında, Ortadoğu halklarının kendilerini özgürleştirme potansiyeline duyulan güvensizlik yatıyor. Oysa İran köklü bir mücadele geleneğine sahip. 1979’da gerçekleşen, sovyet benzeri şura yapılanmalarının ortaya çıktığı gerçek bir işçi devrimiydi. Stalinizmin hataları yüzünden devrim ilerleyemedi ve mollalar rejimin başına geçti. Çoğu solcu 1979’u basitçe “İslam devrimi” olarak görüyor ve şeriat kurulduğu için İran’ı asla benzenmemesi gereken “gericiliğin kalesi” olarak anlatıyordu. 2009’da örgütlü Yeşil Muhalefet’in sahneye çıktığı kitlesel eylemler rejimi sarstı. Sonrasında Arap Baharı başladı. “Seküler” Baas rejiminin katliamlarına verilen desteğin ardından İran “ilerici ve antiemperyalist” cepheye konuldu. Şimdi de bu sebeple rejime karşı ayaklananlar beğenilmiyor.

Mücadele edenlerin yanındayız

Troçki’ye göre, geniş halk kitlelerinin ayaklanmaları, başkalarının onayına muhtaç değildir. Emperyalizme ve bölgedeki tüm haydut devletleri yenecek olan, sıradan insanların, işçi sınıfının mücadelesidir. ABD’nin İran’a uyguladığı ambargonun karşısındayız. Suudi Arabistan ve İsrail ile birlikte Ortadoğu’daki tüm planlarına karşı çıkıyoruz. Fakat bu güçlere karşı İran devletine, onun Rusya, Çin veya Irak’taki mezhepçi hükümet ile oluşturduğu ittifaklara değil, bölgedeki işçilerin uluslararası mücadelesine güveniyoruz. İranlıların başlattığı protesto dalgası, Arap Baharı günlerini hatırlamamıza ve kan gölüne dönmüş bölgede 2018’e umutla girmemize yol açtı.

Ozan Tekin

İran’dan heyecanlanmak (Özdeş Özbay)

Karıştıran, karıştırılan ve kaşıklar  (Ümit Kıvanç)

İran: Gösterilerde ölenlerin sayısı 12'ye yükseldi

(Video) İran'da isyanın beşinci günü: Gösteriler küçük şehirlere de yayılıyor

İranlı devrimci sosyalist Nima Soltanzadeh, protesto eylemlerini yazdı

İran’da isyan büyüyor

İran'da rejime karşı yaygın protestolar

Bültene kayıt ol