Emperyalistler, diktatörler, mezhepçi güçler, dış müdahaleler değil: IŞİD’i birleşen işçiler yenecek!

12.01.2017 - 22:11
Haberi paylaş

Ortadoğu’da Arap devrimlerinin yarattığı değişim, özgürlük ve demokrasi havası, yerini şiddet, savaş ve ölüme bırakalı üç yılı aştı. Suriye, Irak, Libya ve Yemen’de kaotik durum sürüyor.

Özellikle Suriye, ABD’den Rusya’ya, İran’dan Suudi Arabistan’a, Lübnan’dan Türkiye’ye birçok uluslararası ve bölgesel gücün doğrudan askerleriyle, uçaklarıyla veya işbirliği yaptığı gruplar aracılığıyla müdahil olduğu bir savaş alanı. ABD emperyalizminin bölgedeki hegemonyasının Irak işgali ve sonrasındaki süreçte sarsılmasıyla birlikte, bölgedeki dengeler yıllar içerisinde çarpıcı bir hızla değişiyor, artık bayatlamış tabirle “Ortadoğu’da kartların yeniden karılması” süreklileşiyor, mevcut ittifaklar sık sık kırılganlaşır veya dağılırken bunların yerine yenileri kuruluyor.

Bu karmaşık tablonun içinde herkesin ortaklaştığı tek husus ise IŞİD’i yok etmenin gerekliliği. Bir başka deyişle, ABD’nin bundan 15 yıl önce Afganistan ve Irak işgallerini gerekçelendirirken yaslandığı “terörizme karşı savaş” stratejisi, bugün bir kez daha birçok konuda farklı tutum alan devletleri veya siyasi güçleri birleştiriyor. Sağcısından solcusuna, milliyetçisinden İslamcısına, büyük emperyalistinden yoksul Ortadoğu devletine, herkes IŞİD’i yok etme konusunda muazzam bir kararlılığa sahip.

IŞİD gerçekten de modern kapitalizmin savaş tarihinde -rakipsiz olmasa da- özel bir örnek olarak incelenmeyi hak ediyor. Ancak tarihin çöplüğüne nasıl gönderileceği konusunda sınıfları ve ideolojileri aşan bir kutsal ittifaka değil, gerçekçi siyasi analizlere ihtiyacımız var. Bu derginin 2015’in ikinci çeyreğinde yayımlanan 13. sayısında, Batı emperyalizmi başta olmak üzere herhangi bir dış müdahalenin fayda sağlamayacağını, IŞİD’in ancak Ortadoğu halklarının birleşik mücadelesiyle geriletebileceğini savunmuştum. Bugün gelinen noktada, sahadaki gelişmeler bu iddiamı büyük ölçüde doğruluyor.

Geçtiğimiz yılın ilk yarısında gerek Irak gerekse Suriye’de elde edilen kısmi başarıların sonucunda, ABD’li yorumcuların birçoğu, hilâfet ilan edilen topraklarda başlayan kayıpların hızlı bir çözülmeyi getirebileceğini ve 2016’nın IŞİD’in belirli bölgeleri kontrolü altında tuttuğu son yıl olabileceğini iddia etmişlerdi. Oysa örgüt, bugün hâlâ Suriye ve Irak’ın önemlice bir bölümünü elinde tutuyor.

Musul’un geri alınması

IŞİD’in bugünkü popülerliğini yaratan asıl kırılma, 2014 Haziran’ında Irak’ın 2 milyon nüfuslu şehri Musul’u almasıyla başlamıştı. O günden beri, başta ABD olmak üzere Irak hükümeti ve tüm müttefikleri, burayı geri alma amacıyla hareket ediyor. Bununla ilgili ilk büyük girişim, 2015’in Ocak-Şubat aylarında, ABD önderliğindeki koalisyonun hava desteğiyle Kürt Peşmergeler’in Musul’a giden ikmal yollarını kesmek için başlattığı operasyondu. Bu, aynı zamanda ilk büyük fiyasko oldu. Üç haftalık saldırıların sonucunda ölen Peşmerge sayısı, IŞİD militanı sayısından fazlaydı. Üstelik örgütün, kontrolü altındaki diğer bölgelerle bağlantısı da kesilemedi. Bu operasyon başarılı olsaydı, hemen ardından, 2015 ilkbaharında Irak ordusunun şehri almak için geniş çaplı bir harekâta girişmesi bekleniyordu. Bu operasyon başarılı olamadığı gibi 2015 Mayıs’ında 400 bin nüfuslu Ramadi şehri IŞİD’in kontrolüne geçti. Musul’u geri alma operasyonunun 2016 Haziran’ına ertelendiği duyurulurken, Ramadi ancak 2015 yılının Aralık ayında tekrar Irak hükümetinin kontrolüne geçti.

Musul’un nihai olarak geri alınacağı savaşın öncesinde etrafının kuşatılması için planlanan bir diğer saldırı hamlesi, 2016 Mart’ının sonunda başladı. Uluslararası koalisyona bağlı güçler, Irak ordusu, İran, Hizbullah ve Iraklı diğer Şii milisler ve Kürt peşmergelerden oluşan 35 bin kişilik bir kuvvet ve sayısız ülkenin hava desteğiyle büyük ölçüde başarı sağlayan harekât, 6 ay sürdü. Savaşta 1500’e yakın IŞİD’li öldürüldü. IŞİD ise diğer tarafın kayıplarının 2200 olduğunu iddia etti.

Savaş uzuyor

2016 Ekim’inin ortasında başlayan nihai hamleye katılan asker-militan sayısı bu kez 100 binden fazlaydı. Ve son haftalarda ortaya çıkanlara bakılırsa, bu da fiyaskoya dönüşüyor. ABD işgalinden beri Irak topraklarındaki en büyük kara savaşı olan harekât, ikinci ayının sonunda durduruldu. Irak BM Misyonu’nun direktörü Jan Kubis’in açıkladığı rapora göre, yalnızca Kasım ayında Irak ordusu iki bin kayıp verdi, 926 da sivil öldü. Kubis’e göre ölüm rakamları “sersemletici” idi. Ve iki aylık süreçte Musul’un yalnızca dörtte biri geri alınabildi. Buralar, genellikle IŞİD’in asıl savunma hattını kurmadığı çeper bölgelerdi. Operasyon durdurulduğunda, ABD ordusunun generallerinden Stephen Townsend, IŞİD’i Musul ve Rakka’dan çıkarmanın iki yıldan fazla süreceğini söyledi. Ayrıca, yeni aşamada ABD askerlerinin ön cephelerde daha etkin rol alması kararlaştırıldı. Ancak ilerleyen süreçte IŞİD’in daha aktif savunacağı bölgeler var ve ABD dış politikası üzerine yayın yapan The National Interest gibi dergilerde ölümler arttıkça Irak hükümetinin operasyona olan halk desteğini kaybedebileceği, IŞİD’in savunması 2017’nin ilk aylarında da benzer şekilde sürerse koalisyon güçlerinin çok zor duruma düşeceğine dair yorumlar yapılıyor. ABD tarafından yapılan raporlamaya göre operasyon başladığından beri iki bin IŞİD’linn öldürüldüğü düşünülürse, biri diğerinin on katı insan gücüne sahip olan iki gücün savaşında işlerin Irak hükümeti ve koalisyon açısından çok da iyi gitmediği kolayca anlaşılıyor.

Suriye’deki durum

IŞİD’le mücadele anlamında durumun Suriye’de de pek farklı olduğunu söylemek mümkün değil. İçinde YPG’nin etkin olduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin Ekim ayı başında ABD desteğiyle başlattığı operasyon, henüz kentin dışındaki köyleri ele geçirmenin ötesine geçebilmiş değil. Yine çok eşitsiz güçler arasında devam eden savaşta kayıplar açısından ciddi farklar bulunmuyor. Bu operasyonun yavaşlığı, kuşkusuz biraz da Halep ve Türkiye’nin Fırat Kalkanı Operasyonu ile birlikte gelişen uluslararası ittifakların yarattığı belirsizlikten de kaynaklanıyor. Ancak Türkiye, ne kadar denese de, Rakka’nın alınması konusunda ABD’nin müttefiki olabilmiş değil.

Türkiye’nin Cerablus’u alarak başlattığı askeri müdahale de belirli bir bölgede sağlanan başarıdan sonra El-Bab’da tıkanmış durumda. IŞİD’in diğer mevzilerini boşaltarak savunma hattını 80 bin kişilik bu kentte kurduğu biliniyor. Zira Türkiye ordusunun ve onun desteklediği muhalif birliklerin kayıpları da savaşın buraya taşınmasıyla arttı. Türkiye, hem El-Bab’ta -bir yıl önce düşürdüğü- Rus uçaklarından medet umar hâle geldi hem de burayı ele geçirdiğinde YPG, Esad rejim ve IŞİD ile çevreleneceği zor bir duruma düşmüş olacak.

2014 yılının Ağustos ayından beri ABD liderliğindeki koalisyon tarafından hedef alınan IŞİD, hâlâ Suriye topraklarının %40’a yakın bir bölümünü kontrol ediyor. Son süreçte ise kayıp vermek bir yana, 2016 Mart’ında Baas rejimine kaybettiği Palmira’yı Aralık ayında tekrar ele geçirdi.

Politik sonuçlar

IŞİD’in 25 bin civarı olduğu tahmin edilen militan gücüyle bütün bunları nasıl başardığı, benim ilgi ve bilgi alanımın dışında olan başka bir askeri yazının konusu olabilir. Ancak özetle, örgütün ABD’nin Irak işgaline direnişte yer alan Saddam yanlısı subaylar ve İslamcıların birliği tarafından yönetildiği hatırlatılabilir. Irak’taki mücadele, askeri direniş teknikleri anlamında önceki örneklerine göre çığır açan yenilikler getirmişti. IŞİD, Aralık ayı başındaki kendi açıklamalarına göre, 2016 yılında en az 1034 intihar saldırısı düzenledi. Anlaşılır olması için söyleyelim: Siyaset bilimci Robert Pape, 2005 yılında yayımladığı bir araştırmada, ondan önceki 15 yılda tüm dünyadan toplam 315 canlı bomba saldırısı derleyebilmişti.

IŞİD’e karşı girişilen her kapsamlı harekât, bir yandan da büyük sivil kayıplarına ve çok daha büyük sayılarda insanın savaş bölgesindeki evini terk etmesine yol açıyor. Tüm bunlar, örgütün “Haçlı istilasına karşı İslam’ı savunduğu” iddiası üzerinden militan kazanmasına yol açtığı gibi, ideolojik veya politik olarak IŞİD’le ilgisi olmayanların da yaratılan savaş ve kaos ortamı nedeniyle dışarıdan gelip müdahale eden güçlere daha da öfkelenmesine neden oluyor. Rakka’da çok zor koşullar altında IŞİD’in insanlık suçlarını belgelemek amacıyla kurulan bir sivil toplum örgütü, tam da böyle nedenlerle, ABD desteğiyle YPG’nin Rakka’yı ele geçirmek için başlatacağı operasyona doğrudan karşı çıkabiliyor.

IŞİD, Irak’ta ABD işgalinin, Suriye’de Baas rejiminin ve tüm uluslararası güçlerin devrimi ezme hamlelerinin ve Batı dünyasında yükselen ırkçılığın Müslümanlara yönelik körüklediği nefretin üzerine basarak yükseliyor. IŞİD’in bu acıları mezhepçi bir siyasal program ve sınırsız bir şiddet ile istismar ediyor olması, bu acıların gerçek olmadığı anlamına gelmiyor. Dolayısıyla bu barbar örgütü, ona zemin oluşturan şiddet sarmalını yaratan asıl unsurların faaliyetiyle yok etmek mümkün değil. Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren emperyalistlerin, onların mezhepçi müttefiklerinin “insanlık” adına herhangi bir şey yaptıklarını düşünmüyorsak, tüm bu operasyonlara, harekâtlara, saldırılara karşı çıkmalı ve IŞİD’in ancak bölgede gerçek bir değişimi sağlayabilecek tek güç olan işçi sınıfı tarafından, farklı ulus ve mezheplerden işçileri bir araya getiren toplumsal hareketler aracılığıyla yok edilebileceğini anlatmaya devam etmeliyiz.

Ozan Tekin

Fotoğraf: Halep'in Şeyh Maksut mahallesinde "IŞİD defol" diyen bir gösteriden...

Bültene kayıt ol