Kusurlu devrimci Jack London

22.11.2016 - 19:50
Haberi paylaş

Amerikalı romancı, gazeteci ve sosyalist Jack London 100 yıl önce öldü. Dave Gibson, London’un işçi hakları uğrundaki tutkulu aktivizminin, politik romanlarının yanı sıra çalışmalarındaki çelişkilerin de ana hatlarını çiziyor:

Jack London, 22 Kasım 1916’da öldüğünde en tanınmış Amerikan sosyalistlerinden biriydi. Şöhreti, hem romanlarının gerçekçiliği hem de sosyalist gazeteciliği ve halka seslenen konuşmaları üzerine inşa edilmişti.

1896 yılında 20 yaşında Oakland Sosyalist Emek Partisi’ne katıldığında denizcilik, serserilik, istiridye korsanlığı yapmış, fabrikalarda çalışmış ve 30 gün aylaklıktan hapis yatmış birisiydi. London, bir konserve fabrikasında 15 yaşındayken, 10 saatlik vardiyalarla çalışma deneyimini, kapitalizmin çocuk sömürüsünün hem aileyi hem de çocukluğu nasıl yok ettiğini anlatan “Dönek” isimli kısa öyküsüne aktardı. Öykü o kadar güçlüydü ki sonradan sosyalist bir broşür olarak yeniden basıldı.  

1901 yılında yeni kurulmuş olan Sosyalist Parti’nin Oakland şubesine üye oldu ve iki kere belediye başkanlığı için Sosyalistlerin adayı oldu. Bundan önce, 1897’de Klondike’de Altına Hücüm’a katılmıştı ve bu deneyim başta ünlü romanı Vahşetin Çağrısı olmak üzere pek çok yazısına ilham olmuştu.   

Sonra 1902 yılında Londra East End’de daha sonradan “yoksulların ekonomik yozlaşması”nı betimlediği Uçurum İnsanları hâline gelecek araştırması için üç ay geçirdi. Bir bölümde London bir arabacı ve bir marangoz ile yürüyüşünü anlatır, her iki adam da on yıllar süren ağır çalışma sonucu fiziksel olarak çökmüşlerdir. Onları “portakal ve elma kabuğu toplarken, ekmek kırıntıları ararken” izler, bunları “dünyanın o güne kadar gördüğü en varlıklı ve en güçlü imparatorluğun kalbinde…bunları çiğniyor ve yutuyorlardı.” Kitap, eşitlik ve adaletsizliğin etraflıca araştırılmış istatistikî kanıtlarıyla desteklenen ve kapitalist sistemin nasıl yoksul ve muhtaçları yarattığını açıklayan bu türden ezici ayrıntılarla dolu.

Birkaç yıl içinde Sosyalist Parti’nin hem kütlesi hem de etkisi büyüdü. 1905 yılında London hem Rus Devrimi’ni destekledi hem de ülkeyi dolaşıp öğrencilere sosyalizm üzerine dersler vererek Üniversitelerarası Sosyalist Kulübü’nün ortaya çıkışına yardımcı oldu.

1906’da Koca Bill Haywood ve diğer iki Batı Madenciler Konfederasyonu üyesi hakkındaki “cinayet amaçlı komplo” suçlamalarının düşürülmesi için başarılı bir şekilde kampanya yürüttü. “Idaho’da Çürüyen Bir Şey Var” makalesinde gerçek komployu, yani Haywood ve yoldaşlarına karşı maden sahipleri ve devletin hukuk makinesi tarafından yürütülen komployu irdeledi.

En politik romanı Demir Ökçe, 1908’de basıldı. Demir Ökçe adı verilen Amerikan kapitalistlerinden oluşan bir oligarşinin nasıl olup da sendikaların ve sosyalistlerin 1912 ile 1932 arasındaki direnişini ezdiğini anlatır. Kapitalistlerden birinin dediği gibi: “Siz devrimcileri topuklarımızın altında ezeceğiz…dünya bizim…ve bizim kalacak”.  

Ana metin erken dönem 20. Yüzyıl devrimcilerinden biri tarafından yazılmış bir müsvedde gibi görünmektedir ve “sosyalist demokrasinin son zaferi”nden dört yüzyıl sonra bulunur. 1937’de Troçki roman hakkında, “London bir iyimser, içe işleyen ve uzak görüşlü bir iyimser”  diye yazıyordu çünkü romanda tasvir edilen korkunç yenilgi devam eden bir direnişle buluşmuş ve kesin zafere varmıştı. Roman hem reform ve devrim arasındaki tartışmayı hem de faşizmin yükselişini resmetmektedir.  

Ana kahraman Ernest Everhard, “seçim sandığında barışçıl bir zafer” umudundan, kapitalizmin devrimci bir şekilde yerinden edilmesinin gerekliliğini tanımaya doğru savrulur. Bu argümana sosyalist liderlerin çoğunluğunu ikna etmeyi başaramaz ve Demir Ökçe’nin güçleri demokrasiyi ve sosyalizm güçlerini ezer.

Everhard’ın dönüşümü aynı zamanda London’ın dönüşümüdür. 1905 Rus Devrimi’nin bastırılmasından egemen sınıfın zalimliğini öğrenmiştir. Daha sonra şöyle yazmıştır: “Tarih gösteriyor ki hiçbir egemen sınıf kavgasız bir şekilde gitmeyi arzulamamaktadır” ve iktidarı ellerinde tutmak için hükümetleri, orduları ve milisleri kullanacaklardır. London, Sosyalist Parti içindeki artan reformist eğilimlere muhalefet etmiştir.

Düşünüşünde ve yazınında güçlü zayflıklar da bulunmaktadır. Hayatının çoğunda beyaz üstünlüğü yanlısı görüşlere sadık kalmış, romanlarında ve makalelerinde sıklıkla açıkça ırkçı bir tutum almıştır. Yine de sık sık alıntılanan 1905 konuşması “Devrim”de, “Devrimcilerin yoldaşlığı coğrafî sınırları geçer, ırka ilişkin önyargıları aşar” diyebilmiştir.

Benzer çelişkiler düşünüşündeki başka noktalarda da ortaya çıkmaktadır. Başlangıçta 1911 Meksika Devrimi’ni şu satırlarla selamlamıştır: “Sevgili cesur [Meksikalı] yoldaşlar…Kalbimiz ve ruhumuzla, kölelik ve otokrasiyi devirmek için harcadığınız çabanın yanındayız”. Kısa öyküsü “Meksikalı” bu dayanışma duygusunu korumaktadır. Ama 1914’te Meksika’ya karşı Amerikan saldırganlığını desteklemiştir. 1913’te ise London şöyle yazıyordu: “Kahrolsun ordu ve donanma. Cinayet kurumlarna ihtiyacımız yok”.

Sosyalist Parti, I. Dünya Savaşı’na “emperyalist ve ticarî rekabet” kaynaklı “kanlı ve anlamsız bir çekişme” olarak muhalefet etmiş ve bu görüş 1915 Eylül’ünde bir üyelik oylamasında kabul edilmişti. Ancak London buna öfkelenmiş ve İtilaf Devletleri’nin Almanya’ya karşı savaşına destek vermişti. Akabinde, Mart 1916’da Sosyalist Parti’den istifa etmiş ve birkaç ay sonra 40 yaşında ölmüştü.

Düşünüşündeki büyük kusurlara rağmen, ister kapitalist toplumun kötülüklerini ister ona direnişi anlatsın en iyi yazıları hâlen sosyalistler açısından okumaya değer.

(Socialist Review'den Türkçe'ye Can Irmak Özinanır çevirdi)

Bültene kayıt ol