Dilma Rousseff: Görevi kötüye kullanma mı, kurumsal şirket darbesi mi?

19.05.2016 - 09:59
Haberi paylaş

Brezilya’da demokrasiye ket vuran önemli bir gelişme yaşandı. Brezilya Devlet Başkanı, İşçi Partili Dilma Rousseff “görevi kötüye kullanma” ithamıyla karşı karşıya kaldı. Senato kararıyla görevi askıya alınan Rousseff’e yöneltilen suçların başında ise 2014 Genel Seçimleri öncesinde kamu açığını gizlemek için hükümet bütçesi üzerinde manipülasyonda bulunmak ve yolsuzluk yapmak geliyor.

İlk kez başkan seçildiği seçimden, 2014 Genel Seçimleri’ne kadar her seçim döneminde, Brezilya’da özel müteşebbislerin kontrolünde bulunan dev medya kuruluşlarının ve bu medya kuruluşlarına destek veren toplumun üst sınıfındakilerin çoğunun düzenledikleri anti-Rousseff kampanyalarına maruz kalmıştı. Ancak seçim sonuçları her seferinde bu anti propagandanın çalışmadığını gösterdi. Heyhat, Brezilya Senatosu’ndaki “görevi kötüye kullanma” oylamasına kadar.

Konuyla ilgili Reuters’ın ilk açıklaması şu şekilde olmuştu:

“Perşembe günü Brezilya Senatosu büyük bir ekonomik durgunluğun ve yolsuzluk skandalının patlak vermesine ve halefi Devlet Başkanı Yardımcısı Michel Temer’in bu durumla yüzleşmesine neden olan solcu Devlet Başkanı Dilma Rousseff’e dava açılması konusunda tarihi bir oylama gerçekleştirdi.

Rousseff’in iddialara göre, bütçe kurallarını ihlal etmesinin araştırılacağı yargılama süresi boyunca açığa alınması ile “merkezci” Temer iktidarı elinde tutacak.”

Buraya kadar anlatılan her şey kulağa kabul edilebilir geliyor. Zira kapitalist dünyada her hükümet yolsuzluğa bulaşmıştır. Hükümet bütçesinde istenilen düzenlemelerde bulunmak ise iktidar partisi üyelerinin gündelik işlerinden biri hâline gelmiştir. Ancak her lider bunu yapıyor diye bunun mazur görülmesi söz konusu olamayacağından, Rousseff’in bu nedenlerle yargılanması makul görünüyor. Çünkü en küçüğünden en büyüğüne, tüm devletlerin liderleri bu nedenlerle yargılanmalıdır.

Ancak Brezilya’da "bu kötü gidişata el koyup, halktan çalınanları halka geri vermeyi" amaçlayan ‘merkezci’ Devlet Başkan Yardımcısı Temer’in ilk icraatı son derece ironik. Reuters haberi şu şekilde devam ediyor:

“Perşembe gününün ilk saatlerinde yardımcı Temer gelecek hükümetin bir kemer sıkma politikası serisi açıklayabileceğini belirtti.”

Brezilya’da darbe tehdidi ve sol mücadele

Bu açıklamadan itibaren oyunu bütün dünya liderleri gibi kurallarına göre oynamadığı için cezalandırılmaya çalışılan Rousseff hakkındaki düşüncelerimizin üstünden kara bulutlar belli oranda kalkıyor ve Rousseff üzerine kara propagandalar yapan büyük sermayenin istekleri doğrultusunda davranmaya henüz yeni hükümet kurulmadan başlayan merkezci Temer’in üstünde birikmeye başlıyor.

Brezilya İşçi Partisi’nin müthiş bir sol politika uygulayıcısı olduğunu ne yazık ki söyleyemeyeceğim. Ancak bu kemer sıkma politikalarının uygulanacak olması, ne yazık ki bir rövanşın faturasının Brezilya işçi sınıfından çıkarılmaya çalışılmasıdır. Kemer sıkma ‘önlemlerinin’ yıldırım hızıyla açıklanmasının arkasında yatan neden, Rousseff’in ekonomi politikalarının yatırımcıları büyük kayıplara uğratması ve işçi sınıfının bu kaybı telafi etmesi için geri ödemelerin Rousseff’in Senato’da oylanması ardından geçen birkaç saatin içinde başlaması gerekliliğidir. Bu ne kadar insani bir davranıştır bilinmez, ancak 2003’ten beri süren görece işçi yanlısı politikalarıyla İşçi Partisi’nin bu kadar uzun süre iktidarda kalmasının verdiği bir sabırsızlık olduğu su götürmez bir gerçek.

Ancak Devlet Başkanı Yardımcısı bununla yetinmiyor. Ekonomide bir kurumsal değişiklik olacaksa, o kurumların başında olacak kişilerin de değişmesi gerekliliği ortaya çıkıyor. Temer, henüz resmen devlet başkanı görevine başlamadan eski Brezilya Merkez Bankası Başkanı ve özellikle yabancı sermayedarlar arasında çok daha popüler olan unvanıyla bir banka yöneticisi olan Henrique Meirelles’i Maliye Bakanı olarak açıklamayı düşündüğünü belirtiyor. Hepinizin beklediği gibi Henrique Meirelles neoliberal politikaları ateşli bir şekilde destekleyen, finansallaşma yanlısı, sermayedar dostu bir özel sektör yöneticisi ve bir özel sektör yöneticisi olarak tek düşündüğü şey “kâr maksimizasyonu” olduğundan, toplumun dezavantajlı kesiminin hangi koşullar altında yaşadığı/yaşayacağı pek umurunda değil. Bu nedenle bir kamu görevlisi olarak, dahası kabinede görev alacak bir bakan olarak atanması pek etik değil. Dahası, Temer’i Devlet Başkanı olarak atayan büyük sermayenin, Temer’in Meirelles’i Maliye Bakanı olarak atamasını emretmiş gibi de duruyor ki, bu felakette son nokta olsa gerek. Ancak değil.

Tekrar belirtmek gerekirse, iyi ya da kötü alt ve orta sınıfların hayat koşullarında iyileştirmelerde bulunmak için çaba gösteren bir Rousseff hükümeti söz konusuydu. Büyük sermaye ve kurumsal medya aracılığıyla seçimde başarısız kılınmak istendiler. Ancak bu başarısız olunca, yolsuzluk ve usulsüzlük iddiası ile Rousseff’in görevleri askıya alındı. Büyük sermayedarların isteklerini yerine getirmek üzere Temer Devlet Başkanı olarak atandı. Sırf bunlar yetmezmiş gibi yabancı sermayeyi de memnun edebilmek üzere Meirelles’in Maliye Bakanı olacağı açıklandı.

Brezilya’dan ibret almanın dayanılmaz çekiciliği

Kemer sıkma politikalarının nasıl uygulanacağını da açıklamışlar ve şaşırtıcı olmayan bir şekilde emekli maaşlarında azaltma, emeklilik yaşının arttırılması, gelir vergisinde artışa gidilmesi ve [çok geniş bir ifadeyle] emek piyasasını düzenleyecek yeni kanunların çıkarılması şeklinde belirtilmiş. Özellikle son madde muğlaklığından dolayı ilgi çekici, zira bu yeni kanunlar içerisinde reel ücretlerde indirime gidilmesi, asgari ücrette azalmalar, sosyal güvenlik primlerinde artışlar, çalışma saatlerinin artırılması, sosyal yardımların azaltılması, iş güvenliğini sekteye uğratacak uygulamalar vb maddeler olabilir. Fakat bununla da bitmiyor, Temer bütün bunların yanında Brezilya’nın içinde bulunduğu resesyondan çıkabilmesi için özel firmalardan alınan kurumlar vergisinin azaltılmasının ve girişimcilere çeşitli teşviklerin verilmesinin gerekliliğini de vurguluyor. Böylece devlet müdahalesi olmadan önce büyük çoğunluğu zaten sermayenin tarafına akan gelirin geri kalan kısmının çoğunun devlet müdahalesiyle yine sermayeye aktarılması sağlanacak.

Bütün bunların yanında yeni yönetimin vaat ettiği diğer başlıklar şu şekilde:

  • Pazar yanlısı politikalar
  • Bütçe açığını kontrol altına almak
  • Enflasyonu dizginlemek
  • Ve ekonominin yeniden büyüme trendine geçişini sağlamak

Pazar yanlısı politikaları bir kenara ayırırsak, diğer üç madde gayet bir regülatif yönetimin habercisi olabilecekken, tüm yukarıda anlattıklarım ile “pazar yanlısı politikalar” maddesi birleşince karşımıza saf bir vahşi, deregülatif, neoliberal ortam çıkıyor.

Bütün bu anlattıklarımdan Rousseff’in Brezilya ekonomisini müthiş yönettiği anlamı çıkmasın. Brezilya ekonomisi Rousseff yönetiminde pek çok sıkıntı yaşadı. Son karşılaşılan resesyon, bütçe açığı ve yüksek enflasyon ortamı da bunlardan biriydi. Üstelik Rousseff tüm dünyada demokratlığıyla tanınan bir lider de değildi. Ancak onu Temer hükümetinden fersah fersah ileriye götüren özelliği, krizin faturasını büyük oranda emekçilere ödetmemesiydi.

Rousseff’in yönetimden düştükten ve onunla farklı partiden olan yardımcısı Temer’in Devlet Başkanı olarak atanmasından sonra yapılan geniş çaplı bir ankete göre “Temer için oy verirdim” diyenlerin oranı yalnızca %1. Brezilya geniş bir yoksul kesime sahip bir ülke. Ve bu “atama” durumu yerine yeni bir seçim gerçekleştirilseydi bu yoksulların kime oy vermeyeceği bu ankete göre ortada. Dolayısıyla ben bütün bu anlattıklarıma, “Rousseff’in görevi kötüye kullanması sonucu yargılanması ve doğal olarak hükümetin düşmesi durumu” değil, “yerli ve yabancı büyük sermayedarların ve kurumsal medyanın Brezilya demokrasisine bir darbesi” adını veriyorum.

Üstelik yolsuzluk ile suçlanıp görevinden alınan Rousseff’in ardından atanan Temer de pirüpak değil. Lakin The Intercept haberi de bu argümanı destekliyor.

“…Rousseff’in yerine monte edilen kişi yolsuzluk dalgalarıyla yıkanmış biridir: Yasadışı bir etanol satın alım yolsuzluna bulaştığı muhbirler tarafından bildirilmiş, bu konuda suçlu bulunmuş, ceza almış ve 8 sene boyunca herhangi bir kurumun başında olamama yaptırımıyla yüz yüze kalmıştır.”

Özetle, Brezilya halkı bir başkan seçti, ancak büyük sermaye bunu beğenmedi, yolsuzlukla suçladığı kişinin yerine yolsuzluğa bulaşmış birini geçirdi ve bütün bunlar demokrasinin gerekliliği olarak gösterilmeye çalışılıyor. Yeni getirilen kişi Brezilya toplumunun resmen %1’ini temsil ediyor.

Doğan Kansız

Brezilya: Halk darbeye ve neoliberalizme karşı sokakta

Bültene kayıt ol